O vakitler Muş, biraz karanlığına, kendi içine çekilmiş akşamların şehriydi. Gösterişli, çirkin ışıklar yayan lambalar caddeleri istila etmemişti. Kürt sorununun derin izleri tazeydi, valilik binasının rengi ürkütücü, kış akşamları soğuktu. Dişe dokunur bir kitapçı da maalesef yoktu.
İki kırtasiye-kitapçı vardı yukarıda, ilk gittiğim günlerde kaldığım Şehir Palas otelinin birkaç dükkân ötesinde… Bazen uğruyordum onlara ama şimdi isimlerini hatırlayamıyorum maalesef. Soğuk kış akşamları tulumba tatlısı aldığım bir yer vardı. Laf aramızda epeyce de iyi yapıyorlardı tatlıyı, ben de tatlıcıyım! Muş’un en şöhretli yiyeceği olarak ilan etmiştik arkadaşlar arasında o tulumbayı. Sanırım o sebeple oralarda dolaşırken, mart ayının yine oldukça soğuk bir akşamında iki kitapçının birine uğramıştım. Attila İlhan’ın iki şiir kitabı tezgâhın bir köşesinde duruyordu. İndirimde olmalıydılar: Sisler Bulvarı ve Elde Var Hüzün.
2001 yılında… Yirmi sene olmuş, biraz da geçmiş hatta. Bu hafta on ikinci sınıflarla Attila İlhan’ın şiirlerini okuyup üzerlerine konuşurken bütün o, bir yandan karanlık, bir yandan gizemli ve coşkun hatıralar zihnime akıverdi.
Sisler Bulvarı…
Birçok Anadolu şehrinde olduğu gibi Muş’un o tek caddesi, bulvarı işte o ince, uzun tasarımlı şiir kitabının kapağında yazılı olan Sisler Bulvarı olmalıydı. Hüzün; ayrılık ve yalnızlık taraflarından vedahî 28 Şubat ikliminin ve depreşip duran Kürt sorununun yarıklarından siyasal mağlubiyetler sûretiyle peşi sıra üzerime hücûm ediyor ve göğsümü sıkıştırıyordu. Büyük suskunluk, eziyeti tamam eden son zulüm katmanı olarak ortada geziniyor ve elde hüznün mutlak galibiyetinden başka bir şey kalmıyordu.
Solgun, cansız lambaların zor aydınlattığı bozuk kaldırımlarda, ağır bir kışın koruyucusu olarak yüzlerimizi bıçak gibi yalayan mart soğuğuna sarıla sarıla İstasyon Caddesine, başka bir Sisler Bulvarına doğru ilerleyen salınışın tam şehirlerarası kavşaktaki ağaçların üzerinde çığrışıp duran kargalar vesilesiyle “Muş’ta Bir Güz İçin Prelüdler” şiirine, tabii olarak İsmet Özel’e değen sersemlikle buluşması ise tarif edilemezdi.
sisler bulvarı’nda öleceğim
sol kasığımdan vuracaklar
bulvar durağında düşeceğim
gözlüklerim kırılacaklar
sen rüyasını göreceksin
çığlık çığlığa uyanacaksın
sabah kapını çalacaklar
elinden tutup getirecekler
beni görünce taş kesileceksin
ağlamayacaksın! ağlamayacaksın!
*
Sınıfta, Sisler Bulvarı lafzını duyunca kitaptan okuyan öğrencimden öyle kalakaldım. O hatıralardan bugüne, yirmi yılın içinden geçmeye çalıştığım/ız sisiyle yüzleştim sanırım. Hattımız, Muş’taki siyasal panoramik görüntümüzle hâlâ maluldü ve elde de pek bir şey yoktu.
Sisler Bulvarında Elde Var Hüzün için 1 cevap