39Y, Edirnekapı durağına kavis çizerek geliyor. Bu gelişi bir de şöyle söylemeli belki: 39Y, Edirnekapı durağından, çizdiği kavisle görünüyor. İki kullanımda da kavis vurgusu var, problem yok. Peki, başka otobüsler kavis çizmiyor mu? Bilmiyorum. Belki çiziyorlardır ama onların çizdiği kavisi fark etmedim. 39Y kendini fark ettirmede çok daha başarılı olmalı. O durakta en çok 86V’ye biniyorum ancak onun gelişinde kavis falan görmedim. Bunun nedenini, cümleyi kafamda kurarken buldum: 86V yarım bir hattır, nihayetsizdir, tamamlanmamıştır zannımca. Bu tamamlanmamışlık onu kavis çizmekten alıkoyuyor. Çünkü 86V teleferikte durur, hiçbir yere gitmez. Onun menzili hiçbir yer olarak değiştirilmelidir. 39Y’nin Edirnekapı durağına kavis çizerek yaklaşıyor oluşu kadar etkili, merak ve ilgi uyandıracak bir diğer mevzu benim Edirnekapı durağında bulunuyor olmamdır. Bu da az önce geldi aklıma, enteresan. Yazarken gerekli, gereksiz birçok şey üşüşüyor zihinlerimize. Bir durakta bulunuyor olmak neden merak unsuru olsun? Teoman Duralı hoca da yeni vefat etti, Allah rahmet eylesin. Meraksızlıktan yakınıyordu. Ruhu şad olsun. Edirnekapı durağı, çünkü bir yerde teleferik durağıdır, yani hiçbir yerdir. Orada ancak bir aktarma vesilesiyle bulunulabilir. Yakın mıntıkalarda evi-barkı olanlar beni bağışlasın. Belki çoğu kişi orada aktarma vesilesiyle bulunmuyordur, kim bilir? Sadece benim orada bulunmam meseleyi çözer mi, çözmez elbette ancak yazan kişinin rolü bu metin bağlamında birazcık avantaj kesp etmektedir. Bunu da kabul etmeli. Edirnekapı durağına kadar gelmişimdir, ya yürüyerek ya da 28 numara ile, çünkü Fatih’in, Fevzipaşa’nın yoğun diğer otobüsleri yerine menziline yaklaştıkça durak durak döküverdiği yolcularıyla iyice seyrekleşen 28 ya da evet, 87 çok daha ferahtır. 86V de en çok Karagümrük durağında döker yolcularını. İndirimli hat olduğu için Vezneciler metrosundan, güzelim Beyazıt Meydanı tarafından sökün eden emekçi kitleler ona binerler. Umumiyetle Karagümrük durağında kitle halinde inilir 86V’den ancak çarşambaları, yani meşhur Çarşamba Pazarı günleri otobüs Karagümrük’te seyrelmez. Neredeyse Eyüp’e kadar hatırı sayılır bir yolcu toplamı ile yürümeye devam eder. Pazarın Eyüp taraflarından müdavimleri vardır, çoğu muhakkak kadındır. İşte bu farklı hesapları yaparak Edirnekapı durağına kadar ulaşmışımdır. 39Y ufukta görünmese keşke! O, stadı geçip surlara doğru hafifçe sağa çevirip başını ve yukarıya niyetlenen kartal gibi, durağı gözüne kestirince, 86V’yi bekleyen bende bir kararsızlık dalgalanması olur. Şimdi, ne yapmalı? 39Y’ye binip doğrudan Eyüpsultan Devlet Hastanesi durağına, yani eve mi niyet etmeli, yoksa Mihrimah Sultan camiini, onu çok daha duraktan yana olduğundan berisinde kalan kilisenin haçıyla birleştiren muhayyel bir fotoğraf karesini zihnime nakşetmeye çalışırken 39Y’yi görmezden gelip 86V’yi beklemeye devam mı etmeli? 39Y deyip geçmemek gerek, birazdan Şehitlik durağı gelecektir, o durak namlı bir duraktır ve muhtemelen İstanbul ve Türkiye’de benzer, zor bulunur bir kesişmenin durağıdır. Şehitlik durağına bir şiir yazma hevesim var, bunu da burada açık etmiş olayım. Şiir söz konusu olunca arkadaşım Halil Toprak’a fikirlerimi açarım. Onlar biliyor. En son giriş mısraını bulduğumu söylemiştim Halil’e. Rahatım artık. Şehitlik durağına yazacağım şiir en az iki yıldır içimde depreşip duruyordu ancak giriş mısraını ele vermediğinden ete kemiğe bürünemiyordu. Şimdi rahatım, inşallah bu rahatlık tembelliğe sürüklemez, siz de dua edin de ortaya bir şeyler çıkarabilelim. Metrobüslerden, dolmuşlardan, tramvaylardan, otobüslerden dolup boşalan; mezarlıklardan, korna sesleri ve tramvay tekerlekleri çığlıklarından, araba uğultularından, simsar ve seyyar satıcı bağırışlarından müteşekkil bir mahşer provasıdır, hele de akşama doğru Şehitlik durağı. O durakta 39Y cehennem olur. Daha yolcu yok mu, diye seslenir, tıklım tıklım olur. İşçiler, öğrenciler, bakıcılar, emekliler, yaşarken cehennemin son turu için basarlar İstanbul kartlarını ve arada yetersiz bakiye sesi yükselir, a’yı uzatmadan. En iyisi 86V’yi beklemek olsa da çoğu zaman bir vesileyle ayartılıp kendimi 39Y’de bulmuşumdur. Hafif sağa doğru naif bir manevra, peşinden tatlı yokuşa saran 39Y bütün haşmetiyle Edirnekapı durağına niyetlenmiştir. Edirnekapı durağı tarihseldir, tarihsel bütün anlara şahittir. Mesela bizim 1 Mayıs yürüyüşlerimiz Edirnekapı’dan başlar, Mihrimah Sultan Camii önünden. Oradan başlayan 1 Mayısların evveli olmadığı için evet, bu aşama tarihsel mahiyettedir. Durakta her bekleyişim sadece fotoğraf karesi elde etme çabamla dolmaz elbette, birkaç ay, hatta bir yıl sonrasının 1 Mayısının buradan tekrar nasıl başlayacağını hesap ederim. Mıntıka keşfi yaparım. Duraktakiler bunu bilmez. Anlatsam ne derler acaba? Belki de onlara da mevzuyu açmalı. Kendilerine değen bir şeyler bulacaklardır büyük ihtimalle. 1991’de, 17 yaşımda, üniversite için İstanbul’a geldiğimde Edirnekapı’daki surlara kocaman bir Refah Partisi bayrağı asmışlardı. Çok etkilenmiştim doğrusu. Bu da benim için tarihsel bir an olmuştur. Bir yanıyla ülke İslamcılığına değen bu hadise, bizim hikâyemizle seyreden paralellikler bağlamında mühimdir. Yeri gelmişken şunu da söylemeliyim ki bu paralellikler yeterince işlenmemiştir. 39Y’nin Y’si Yeşilpınar’dır, unutmadan söylemiş olayım. Yeşilpınar’la irtibatım, münasebetim yok tabii, sadece bizim oradan geçiyor. 39B de geçiyor ama onda bir karizma gözlemleyemedim; 39B, o kavisi çizemiyor. Yeşilpınar deyince aklıma Yeşilpınar gelmiyor, muhtemelen orada pınar falan da kalmamıştır, yeşillik ise İstanbul’da hak getire! Annemin köyü geliyor aklıma, Yeşilalan. Sonra o köyün gerçek adı, yani Kundan. Yer isimlerinin iadesi, asimilasyon… Gürcü köyü, silme yeşillik, karadeniz, Ordu-Korgan… Sırasıyla Tepealan, Çayıralan, Belalan ve rahmetli hafız Mehmet Cıdık amca. Onun bu üçleme üzerine kinayeli güzellemeleri, iğnelemeleri…
Devamı gelmeli