Güneş batıyor, zindanda Yûsuf var!

Zamanın akıp gidişine andolsun ki insan elbette ziyandadır.

Bu ziyanı elbette kendisi bütün zihniyle, bütün kalbiyle bilmekte ve hissetmektedir.

Onun ziyanı bu yüzden, yani bu bilmekliğinden her gün katlanmaktadır.

Bilmeseydi eğer, bilemeseydi belki Rabbi onu bağışlayabilirdi.

Muhakkak ki o affedenlerin en yücesidir lâkin insan kendi affedilişine el vermekten sürekli imtina etmektedir.

Büyük bir hızla affediliş makamından uzaklaşmaktadır.

Çünkü artık kendini tanrı ilan etmiş, kendini en yüce otorite bellemiştir.

Tanrı’yı katletmek, kendini tanrı ilan etmek mutlak egemenlik iddiasında kendisi için büyük bir aşamadır belki ilk önce ama işte kaybetmesinin mutlak olarak ortaya çıktığı çaresiz an yaklaştıkça iki kere kaybettiğini görecektir.

Hocamız Nasreddin, bindiği dalı kestiği o ağaca boşa çıkmamıştır.

Tefsirini yaptığı ayetleri halka boşuna örneklemek istememiştir.

İşte akşama eğilen günün insanı -inşallah hidayet bulur- merhum hocamızın eski zaman insanlarına örneklerle zorla anlattığı tefsiri bizzat yaşamakta, hatta onu vâr etmektedir.

Bir bilinç ki ancak bu kadar acınası olur.

Belki Ali Şeriati’nin bahsettiği dördüncü zindanın tesiri budur ve insanlık güneşin batıyor olduğu şu çağda zindanını ışıtacak Yûsuf’unu aramaktadır.

Şüphesiz ki o, Züleyha’nın tutkulu sevdalısı değil, Âlemlerin Rabbi’nden gelen bir elçidir.

Selâm olsun insanlığı ziyandan kurtuluşa çağıran elçilere ve onların yoldaşlarına!

Etiket(ler): , , , , .Yer işareti koy Kalıcı Bağlantı.

Bir cevap yazın