12 Eylül Türkiye’nin neoliberal politikalara viraj kırmasının tarihidir. Malum, devlet küçülecek, hayatın her alanı sermayenin kâr amacına hizmet edecek şekilde düzenlenecek; sermaye akışının önündeki engeller kaldırılacak, kamu kuruluşları hız özelleştirilecek, taşeronlaşma artacak, sosyal haklar tırpanlanacaktır.
Bütün bunların sorunsuz yapılabilmesi için de dünyanın başka yerlerindeki örneklerinde de olduğu üzere sendikalar zayıflatılacaktır.
12 Eylülün sopası altında neoliberal politikalar hızla uygulamaya kondu, sendikalar zayıflatıldı, sendikacılar hapislerden, işkence ve ölümlerden geçirilerek sindirilmek istendi, toplumsal muhalefetin önü neredeyse alınmış oldu.
Birçok vesileyle belirttiğimiz gibi 12 Eylülün daha ileri düzeyde uygulayıcısı olan AKP iktidarı sendikal mücadeleye son darbeyi vurdu. Sermaye için dikensiz gül bahçesi isteyen iktidar, işçi sendikaları kanununu meclisten geçirdi, emek mücadelesini tamamen kuşatmaya aldı.
Grevi neredeyse tamamen yasaklayan, 30’un altında işçinin çalıştığı yerdeki sendikal mücadeleyi imkânsız hale getiren bir yasa var karşımızda. Yeni üretilen baraj formülleriyle toplu sözleşme ve grev yapamaz hale getirilen sendikalara sadece göstermelik bir demokrasi resminin dekoru olarak ancak bir değer ifade edecekler.
Sendikal mücadeleyi emekçilerin, yoksulların, köleleştirilenlerin özgürlük ve adalet mücadelesi olarak görüp mücadeleyi yükseltmekten başkası yalan. İnsanın, emeğin, inancın mücadelesi yasaların boyunduruğuna terk edilemez. Yoksa herkes için yıkımdır, felaket ve esarettir. Böyle biline!