“Anarkomuhafazakarlar” yoksulluğu da piyasalaştırıyorlar. Tıpkı İhsan Eliaçık gibi. Yoksulluk tıpkı Mevlana gibi zengin oyuncağı oldu. Farkında kimseler ortaya çıksın.İnternetten bile devrilemeyenlerin devrim rüyası görmelerine ne kadar inanabiliriz? Banka reklamlarında kullanılan Che sözleri kadar anlamlı bu arkadaşların dilindeki yoksulluk ve devrim..Salih Kutluer’in bu basirete sahip olduğunu düşünmek isterim…
yoksulluğun hakkı çalınanlar olduğunu söylüyorlar.. zenginler varolduğu için yoksulluğun varolduğunu söylüyorlar.. serbest piyasa düzeninin nasıl vahşice ekmeğe emeğe saldırdığını, kapitalizmin nasıl iliklerimize kadar sömürdüğünü söylemek “yoksulluğu piyasalaştırmak” mı…
Ama hepside buradan söz alma imkanını tepe tepe kullanıyorlar. Hem mahalleye dudak büküyorlar hem de ANF dahil olmak üzere öte mahallelerin “mezesi” oluyorlar değl mi? Acaba zenginlik varolduğu için mi yoksulluk var? Kavramları çok yuvalak kullanıyoruz. Eliaçık’ın mülkü sadece mal olarak anması gibi..
mezesi olmak?? bi kere neden öte mahalle , yani belli konularda farklı ideolojidn insanlarla birlikte olunamaz mı..
aksine yuvarlak değil gayet açık ve net.. eğer belli bir kesim aşırı zenginleşmezse mal yığmazsa diğer kesim de ekmeğe muhtaç hale gelmez..
ha mal yığanlar jipe binen müslümanlardır, bankalardır, kapitalist sermadarlardır…
asgari ücreti yani açlık sınırının altında yaşamayı halka reva gören iktidardır..
diğer açıdan da ezilenler ezilmeye başkaldırmadığı sürece ezme durumu devam edecektir.. yani bilanço ağır ve hepimizin sırtında…
ezenlerinde, ezilmeye razı olan ezilenlerinde…
Yeni moda bu aynı görüştekilerle birlik söylemlerinin piyasası kalmayınca Farklıllıkların bir arada olabileceği eylemlilikler övülür oldu. Çıkmaz sokak siyaseti bu. Olursun birlikte ama ne üzre olacaksın? Jip metaforu çok bayatladı artık. Jip binenlerin topunun sermayesi bir koç etmiyor daha…
ezilmeye kimse razı olmaz lakin solun çöpe atmaya başladığı bazı sözlerin toparlanmasıyla da bu iş hiç mi hiç olmaz. Açıkçası yuvarlak sözlerden kastım şu: İhsan Eliaçık yuvarlığı yanında liberal Mustafa Akyol’un somutluğu anlatabiliyormuyum? Yahut Adil medya sığlığı yanında başka biri..
Son ve esaslı bir soru: Liberal ortamlarda mı İslami söz daha çok imkan buldu? Solumsu ortamlarda mı? Karşılaştırma için iki örnek: Türkiye-Kırgızistan.. Liberal dilden hoşnut değilm.ama
evet esaslı bir soru, sitedeki son haberler de neoliberal dönemle ilgili cevap verebilir sorularnıza…özelllikle Ümit Aktaş’ın konferansından notlar..
liberalizm siyasi hiç bir özgürlük talep etmez, yalnızca ekonomik anlamda güya özgürlükleri vardır.. yani işi serbest piyasa ekonomisinin pazar özgürlüğü.. bu acımasız bir döngüdür nihayetinde çünkü sonunda tekelleşmeler olur, ücretli köleler üretir.. tıpkı şu anki durum gibi.. AKP nin sırtını yasladığı düzen de budur.. islamcılık kapitalizme karşı sosyal adalet söylemini esas alırken iktidar hülyalarıyla bu söylemler liberalizme kaymıştr..
Ümit abinin dedği gibi “Kendilerine bir toplumsal karşılık bulamayan liberaller kendi siyasi felsefelerini İslamcılara angaje ederek, kendi tezlerini o kitleler üzerinden gerçekleştirmeye çalıştılar.”
ortada kocaman bir pasta var
liberalizm bu pastadan çataln ucuna değdirip halkın ağzına sürüyor hatta bazılarına koklatıyor ama pastanın en büyük kısmı yine bir zümrenin midesini boyluyor, şu ana kadar hiç pasta görmemiş halksa refaha ulaştım sanıyor ve “kursağımıza lokma girdi, büyük adam Tayyip” diyor..
oysa ki olması gereken o pastanın öncelikle her insanın insanca yaşayabilmesi için sahip olması gerekn kısmının eşit dağılımı, kalan kısmınınsa çalışma oranında adilce bölüşümü..
ha bir de solun artığı söylemler demişsnz ya hangi solun? ulusçu söylemleriyle TKP gibi sosyalist gezinenlerin mi, İşçi partilerinin mi, ya da örgütlenme dahili olmayan solcular mı ilk aklıma gelen Fikret Başkaya… her biri için değişir ki daha birçk sol var..
çıkmaz sokak siyaseti olduğunu da düşünmüyorm ayrıca.. etraflıca tartarsanız gerçekten egemenlerin, ezenlerin karşısında çatı hareketleri olarak tavır sergilenebilir, insani bir yara çünkü yoksulluk, emeğin sömürülmesi, kapitalizm, anadilde eğitim hakkı, başörtümzle kamusal alanda varolabilme hakkı…
Yoksulluğa, ezilenlere vs…dair tefekkürün sadece Siyasi solun(yani sol sempatizanların) ve siyasi sağın(kapitalizme sempati duyanların) perspektifiyle sınırlı kalan bu tartışmadan istifa ediyorum.
“Anarkomuhafazakarlar” yoksulluğu da piyasalaştırıyorlar. Tıpkı İhsan Eliaçık gibi. Yoksulluk tıpkı Mevlana gibi zengin oyuncağı oldu. Farkında kimseler ortaya çıksın.İnternetten bile devrilemeyenlerin devrim rüyası görmelerine ne kadar inanabiliriz? Banka reklamlarında kullanılan Che sözleri kadar anlamlı bu arkadaşların dilindeki yoksulluk ve devrim..Salih Kutluer’in bu basirete sahip olduğunu düşünmek isterim…
yoksulluğun hakkı çalınanlar olduğunu söylüyorlar.. zenginler varolduğu için yoksulluğun varolduğunu söylüyorlar.. serbest piyasa düzeninin nasıl vahşice ekmeğe emeğe saldırdığını, kapitalizmin nasıl iliklerimize kadar sömürdüğünü söylemek “yoksulluğu piyasalaştırmak” mı…
Ama hepside buradan söz alma imkanını tepe tepe kullanıyorlar. Hem mahalleye dudak büküyorlar hem de ANF dahil olmak üzere öte mahallelerin “mezesi” oluyorlar değl mi? Acaba zenginlik varolduğu için mi yoksulluk var? Kavramları çok yuvalak kullanıyoruz. Eliaçık’ın mülkü sadece mal olarak anması gibi..
mezesi olmak?? bi kere neden öte mahalle , yani belli konularda farklı ideolojidn insanlarla birlikte olunamaz mı..
aksine yuvarlak değil gayet açık ve net.. eğer belli bir kesim aşırı zenginleşmezse mal yığmazsa diğer kesim de ekmeğe muhtaç hale gelmez..
ha mal yığanlar jipe binen müslümanlardır, bankalardır, kapitalist sermadarlardır…
asgari ücreti yani açlık sınırının altında yaşamayı halka reva gören iktidardır..
diğer açıdan da ezilenler ezilmeye başkaldırmadığı sürece ezme durumu devam edecektir.. yani bilanço ağır ve hepimizin sırtında…
ezenlerinde, ezilmeye razı olan ezilenlerinde…
Yeni moda bu aynı görüştekilerle birlik söylemlerinin piyasası kalmayınca Farklıllıkların bir arada olabileceği eylemlilikler övülür oldu. Çıkmaz sokak siyaseti bu. Olursun birlikte ama ne üzre olacaksın? Jip metaforu çok bayatladı artık. Jip binenlerin topunun sermayesi bir koç etmiyor daha…
ezilmeye kimse razı olmaz lakin solun çöpe atmaya başladığı bazı sözlerin toparlanmasıyla da bu iş hiç mi hiç olmaz. Açıkçası yuvarlak sözlerden kastım şu: İhsan Eliaçık yuvarlığı yanında liberal Mustafa Akyol’un somutluğu anlatabiliyormuyum? Yahut Adil medya sığlığı yanında başka biri..
Son ve esaslı bir soru: Liberal ortamlarda mı İslami söz daha çok imkan buldu? Solumsu ortamlarda mı? Karşılaştırma için iki örnek: Türkiye-Kırgızistan.. Liberal dilden hoşnut değilm.ama
evet esaslı bir soru, sitedeki son haberler de neoliberal dönemle ilgili cevap verebilir sorularnıza…özelllikle Ümit Aktaş’ın konferansından notlar..
liberalizm siyasi hiç bir özgürlük talep etmez, yalnızca ekonomik anlamda güya özgürlükleri vardır.. yani işi serbest piyasa ekonomisinin pazar özgürlüğü.. bu acımasız bir döngüdür nihayetinde çünkü sonunda tekelleşmeler olur, ücretli köleler üretir.. tıpkı şu anki durum gibi.. AKP nin sırtını yasladığı düzen de budur.. islamcılık kapitalizme karşı sosyal adalet söylemini esas alırken iktidar hülyalarıyla bu söylemler liberalizme kaymıştr..
Ümit abinin dedği gibi “Kendilerine bir toplumsal karşılık bulamayan liberaller kendi siyasi felsefelerini İslamcılara angaje ederek, kendi tezlerini o kitleler üzerinden gerçekleştirmeye çalıştılar.”
ortada kocaman bir pasta var
liberalizm bu pastadan çataln ucuna değdirip halkın ağzına sürüyor hatta bazılarına koklatıyor ama pastanın en büyük kısmı yine bir zümrenin midesini boyluyor, şu ana kadar hiç pasta görmemiş halksa refaha ulaştım sanıyor ve “kursağımıza lokma girdi, büyük adam Tayyip” diyor..
oysa ki olması gereken o pastanın öncelikle her insanın insanca yaşayabilmesi için sahip olması gerekn kısmının eşit dağılımı, kalan kısmınınsa çalışma oranında adilce bölüşümü..
ha bir de solun artığı söylemler demişsnz ya hangi solun? ulusçu söylemleriyle TKP gibi sosyalist gezinenlerin mi, İşçi partilerinin mi, ya da örgütlenme dahili olmayan solcular mı ilk aklıma gelen Fikret Başkaya… her biri için değişir ki daha birçk sol var..
çıkmaz sokak siyaseti olduğunu da düşünmüyorm ayrıca.. etraflıca tartarsanız gerçekten egemenlerin, ezenlerin karşısında çatı hareketleri olarak tavır sergilenebilir, insani bir yara çünkü yoksulluk, emeğin sömürülmesi, kapitalizm, anadilde eğitim hakkı, başörtümzle kamusal alanda varolabilme hakkı…
Yoksulluğa, ezilenlere vs…dair tefekkürün sadece Siyasi solun(yani sol sempatizanların) ve siyasi sağın(kapitalizme sempati duyanların) perspektifiyle sınırlı kalan bu tartışmadan istifa ediyorum.