Kalem ve Yazı Yazmaya Başladıktan Bu Yana – Sait Alioğlu

Allah, Kur’an’da “insana kalemle yazı yazmayı öğrettiğini” söyler. (Alak, 4)

Buradaki kalemin kişinin kendisine apaçık bir şekilde gösterilen ve hakikatten izler taşıyan beyyine (kanıt, delil) olduğu kabul görür. Bununla birlikte o kanıtların anlaşılmasını ve kabul edilmesini sağlama açısından belgenin ve bilginin varlığı sözkonusu olur.

Bilgi, sözlü olduğu kadar yazılı olarak da ele alınabilir ama belge, tümüyle yazının varlığı neticesinde değerlendirilir. Ondan dolayı da, Sümerlerin “Söz uçar, yazı kalır!” esprisine vurgu sadedinde kaleme hem maddi, hem de manevi anlamda işaret ettikleri söylenebilir.

Biz,  burada Sümerlerin o maksat bildiren esprilerine müracaat ettiğimizde,  dini inancı ister hakka, hakikate ve tevhide; isterse de bunların zıddına olacak şekilde olumsuz inanç durumlarına sahip olsun, insan topluluklarının önemli bir bölümünün şifahi kültür ile birlikte yazılı kültüre de sahip oldukları görürüz.

Bu da, aynı zamanda, farklı temellere ve anlayışlara dayanıyor olsa da, yazılı kültür ile birlikte fertten topluma geçildiği; birlik içerisinde yaşamın ve süregelen kültür üzerinden de medeniyetin oluştuğu anlamına gelir.

Burada, kendimizi konu hakkında bilgi sahibi eylemek adına medeniyetin iki veçhesinin varlığına şahit oluruz. Bunlar, süregelen kültürün varlığı ve bu varlığın sonucunda oluşan gerek kendi dönemine vurgu yapan ve gerekse de ondan asırlar sonra adından bahsedilen medeniyet olgusu vücuda gelmiş olur.

Kültürden ziyade oluşan ve gelişme göstermekle birlikte, şimdi de bize bıraktığı mirastan dolayı anılan medeniyet haline, hiç şüphesiz kalem, yazı ve bu iki unsurun bir arada mütalaa edilmesi sonucuna ulaşmış oluruz.

Kalem ve yazıyla başlayıp “a’dan z’ye kadar” toplumu, ülkeyi ve haliyle devleti ilgilendiren hemen her konuda olan, bitenin kayıt altına alınma geleneği, bizim varlığından şu ya da bu sebepten dolayı bildiğimiz, şahit olduğumuz toplumlarla birlikte, varlığından hiç de haberimizin olmadığı sair toplumların da gelecek nesillere bıraktığı mirasın bizzat kendisinin yazı yoluyla kültürden medeniyete dönüştüğü söylenebilir.

Modern dönemlerde başlayan ve devam eden arkeolojik kazılar bize, mahiyetinden az çok haberimizin olduğu durumlar ile hiç bilmediğimiz, ama yapılan yeni kazılarda,  tamamen olmasa da, karinelik durumların “günümüze dek” bilmediğimiz konularda bize birçok şey söylemeye devam edebileceği akıldan çıkarılmamalıdır.

Bunlara, tarımla birlikte toplumsal hayatın ilk izlerinin görüldüğü Mezopotamya’nın geneline ve bölgenin kuzeyine göz attığımızda, mahiyeti, devam eden kazılardan elde edilen/edilecek olan bilgi ve belgeye bağlı olarak adım adım ortaya çıkan Göbeklitepe ile ona çok yakın bir konumda bulunan Katahantepe’de yaşamış insanların bıraktığı izleri çok rahatlıkla örnek verebiliriz.

Bunlarla birlikte, milattan öncesine ve milattan sonrasına ait olup yakın bölgemizde devam eden kazılara ek olarak İslam’la birlikte Mekke’de ve Medine’de oluşan ve zamanla koca bir coğrafyayı kapsayan alanda da geçmişe yönelik yapılan araştırmalar neticesinde, şifahi kültürden ziyade yazılı kültür üzerinden bir müktesebatın oluştuğunu bilmekteyiz.

Kısacası kalemle yazı yazmaya başladığımızdan bu yana sözümüz ilahi alanda baki kalmış olsa da maddi plânda uçmuş ama doğru ve yanlışı ile birlikte yazımız baki kalmış ve kalmaya da devam edecektir.

Rabbimizin her sözünde, her işinde bir hikmetin var olduğunu, onların sebepler üzerinden ortaya çıkarılması sonucunda kalemin niye ve hangi sebebe binaen yaratıldığı hakikatini de idrak etmiş oluruz.

Etiket(ler): , , , .Yer işareti koy Kalıcı Bağlantı.

Bir yanıt yazın