Güneş Bana Dokunmak İçin – Nazlı Nesibe Kılıçoğlu

iştar beni al kanatlarına
götür uzakların dinginliğine
artık son nefesim bir kanaate gitti
insan kıyamet alametinin kendisidir

isterdim ki telaşsız bir günüm olsun
pür dikkat dünyaya kesileyim
eli kanlı hangi ağacın gölgesinde
şimdi kayıtsızca dinlenebilirim
iştar al beni sen büyüt
yaşımı okşa ister gel saçlarımda gezin
bir ferahlık ver dayanamıyorum

geldim gördüm, bir aldanış hepsi
toprağın üstündeki çiy taneleri bile
neye şahit olduysam bu kısa zaman
antika olsun iştar al gözlerimi
bir kutuya yerleştir altından
kokuşmuşluğa ve sayısız adli kırıma şahit
gibi safsatalar yazılsın
insanlar hayatın tarihini araştırmadan
bilemesinler ne anlama geldiğini
unutulmuş bir sır olayım yazılsın ahit

ama bu bozulmuş dünyanın
niçin hiç tarihi geçmiyor iştar
toprağıma dokunamıyorum
bütün yolu onlarla yürümüşüm gibi
bak hâlâ ellerimde bir sızı var
tırnaklarım aynalara benzemiyor
kollarım cılız yüzümde ferah çizgiler yok
büyük bir iştahla okunmaya ayrıldığım vakit
işte kavruk ve güneşe karşı koyan tenim
yanağımda kaynayan çizgiye soruyorum
zikri açıklanmak zorunda bırakılan
vebali kimin boynunda o gariplerin
içimizdeki yara bize kimden bahsediyor
anlayamıyorum iştar neredesin al beni
biliyorum artık ölüm
icat edilmiş yöntemlerle alır canı
topal ayak izlerimde yanık ayetler
elif’in boynunu büktüğüm harfler
görünüp kaybolan yaşamı insanın
ölüm nasıl meşrulaştırırsa
kötünün güzelliğini
al iştar güzelleştir beni

cenazemi kaçırmışlar gibi bir gün
güneş bana dokunmak için niçin bir kavga versin
parmaklarım buruşmuş gazete kağıdı gibi
hafif ve okunamaz oluyor rüzgara sarıldığında
iyi olmak avucumda ıslanan bir şey artık
yazısı iyice bulanıklaşan
yürüyorum desem yalan olur koşuyorum
sözümü kendim kaçırıyorum
konuşuyorum adımlarımla her yere geç kalıyorum
insan olduğumu hatırladığım zamanlardan kalan
bir düşünce içimde çok sever gibi oluyorum

geçiyor iştar
bütün bu duygular geçiyor
bayramın ilk günü mezar ziyaretlerinde
yoğunlaşıyor genelde
sürgüsü çekilince kapının
dolanıyor bir türkü hepimizin dilinde: dünya

oysa layık görmediğin aşkla ben
bir ezginin akışına bırakmıştım
zihnimin çöplüklerini karıştırırken
zamanın okunu
bu boğulduğum rüyadan
biri beni uyandırır sanmıştım
beni bu kötü rüyadan kurtar
yoksa uyanırsam iştar
yine dünyaya uyanacağım
dönmem bu yoldan al beni çünkü
herkes biliyor
ilkbaharda çiçeklerin biteviye açmadığını
aldanır erken açan her çiçek ilk sıcaklığa
diken diken olur tenler, ayaz acıtır soluğunu insanın
herkes biliyor
kendisinden önce dikenlerinin açtığını
bir gül ağacının

daha ne diyeyim ki
bir taze aşkı çok gördün bana iştar
her sabah yastığımın altında buluyorum
tenha bir hayalin dişlerini
çok yorgunum
dünya dönüyor dilim dönmüyor
al dizlerinde uyut beni

Etiket(ler): , .Yer işareti koy Kalıcı Bağlantı.

Bir yanıt yazın