kalemi kavramak kılıç niyetine sağlam bir kalede
bilmem ölümden dönmek midir ey şair
toprakların üstünden nice ömürler geçti
bekleyemeyiz artık, kıvılcım tutuştu kabbani
bir yumruğun ölümünü anlatmıyorsa nedir ki şiir
denizle zindanı ayıran bir yer yok gazze’de
yere çalınmıyor tacı zulüm iktidarının
kir içinde beyazlıkları, kandan halılarıyla sarayları
ölümleri yeniden düşünmek gerekiyor her seferinde
dün ölüm bugün ölüm yarın ölüm her gün ölüm
haftaya cuma ancak toplayabiliyor arapları
bir gün petrol kuyularından mürekkep akacak mı
ubeyde hepimizin bağrında bir düğüm
“sermayenin değil rabbin kulu” olunacak mı
ezgilerin eteğine kefen sarıldı her düğün
aydınlık dünya direnişin şiirini yanıltacak mı
avuçlarda çocuk isimleri ağrısıdır göğün
teselli buyuran eller alçak masayı dağıtacak mı
dost bilip bunca yıl kimi beklettin kabbani
kızıl kufiyeye zeytin dalı değilse nedir ki şiir
seçemedim ölüler arasından, sen miydin kabbani
bugün bir mum ışığının boyadığı göğün altında
kalbini teselli ederken yakaladım bir benîâdemi
gözleri öylesine bir korkuya sarılmıştı ki
yol vermek istedi enkazdaki yansımasına
cesedine de minnet duyardı çocuk olsaydı
eyvah, yaşı hayatta kalmanın talihsizliğiyle geçti
oysa ölümün daha kavuşmadan dünyaya
en iyi o anladı ne demek olduğunu
kandan kelepçeler boynunda
hiçbir şey yerli yerinde değil
ölmedi ki bilsin, şehit olanlar mıdır şahit mi
direnişe intifada denir, şüheda kimdir
fakat günahsız, bunu herkes bilir
fırlatıyor ilk taşı dua niyetinde kurşunlara
“allah’ım tekrar tekrar bul bizi
unutulmaktan yorulduk saklandığımız dünyada”
sonumuz ne olur bizi bağışlamazsan
“rabbin seni unutmadı sana darılmadı da”
bedeninin mabedinde ebediyete kavuşsun duan
biz kaybettik zalim de kazanamadı
gazze, tutuk kalbimiz için sakın ağlama
nasıl söyler bu şiiri zulmün diktiği ağız kabbani
sözümüz, elimiz, eylemimiz işgal altında