Deprem, Coğrafya ve Acılar İnsanı Kardeş Kılarken – Sait Alioğlu

Bana diyorlar ki “Yakınını kaybettin mi?” Bilmiyorlar ki biz Adanalılar, Osmaniyeliler, Hataylılar, Kilisliler, Urfalılar, Adıyamanlılar, Maraşlılar, Diyarbakırlılar ve Malatyalılar hep yakınız, hep hısımız, hep kardeşiz VE BİZ ÖLDÜK! – Vedat Kahyalar

 

Yukarıdaki çarpıcı cümle en başta manevi bir noktaya işaret ettiği kadar maddi düzlemde coğrafyaya da işaret ediyor.

Neredeyse tüm zamanların sosyologu olarak tanımlanacak olan büyük insan İbn Haldun’un “Coğrafya kaderdir!” tespiti de, tek başına alıntıladığımız cümledeki derin mânâya işaret ediyor.

Bu derinlik, maddi ve manevi alanda söyleneni, dile getirileni ve olması gerekeni ortaya koymaktadır.

Mesela global anlamda hangi kavmî kümeden, hangi kültür havzasından, hangi dil grubundan, hangi din ve mezhepten olurlarsa olsunlar pek çok toplumun, ülkenin ve devletin birçok alanda resmî ya da gayr-ı resmî birliktelikler içerisinde bulundukları bilinmektedir.

Konuyu fazla uzatmadan bize dönersek ve Torosları bir çizgi olarak baz alırsak, var olan bu çizginin Batı ucunda Adana, Osmaniye; güneyinde Hatay, Antep, Kilis; kuzeybatısında Maraş, Adıyaman; kuzeyinde Diyarbakır, Malatya; güneyinde ise Urfa bulunur.

Burada, coğrafyanın kader olduğu kendiliğinde belirginleşecektir. Acısından, tatlısına; diline, kültürüne, tarihine ve hayata bakış açısıyla birlikte hayattan bekledikleri çoğu şeye kadar bir bütün olarak birbirine yakın ve kendine özgü bir dünya ortaya çıkar.

Adana, her zaman metropoldür. Aynı zamanda bölgenin en büyük şehri… Ekmek parası kazanmak için çapadır Çukurova’da, pamuk tarlalarında beyaza bürünmüş bir umuttur. Orası Seyhan, yan tarafı Ceyhan nehri, aşağısı ise Akdeniz’dir.

Osmaniye, yer fıstığıdır, Toprakkale’dir, Zorkun Yaylası’dır; Toroslara komşu, onunla her dâim hemhâl olan bir şehirdir.

Maraş, her türlü oyuna, sinsi planlara inat Sünni’nin ve Alevi’nin kardeşçe yaşamaya çalıştığı, sırtını Ahır Dağı’na yaslayan ve “gül yetiştiren” nice çelebi ruhlu insana vatan olan, yurt olan kahraman şehir… Her ne kadar bir zamanlar “kan revan” içerisinde kalmış olsa da, o “kahraman” bir şehirdir, kimliktir; o, başında ve sonunda Maraş’tır; şairleri ile, düşünen insanları ile…

Malatya, Battalgazi’nin şehri, gardaşlar diyarı, Rabbimin adeta cennetten indirdiği bal tadında kayısının (mişmiş) ana vatanı… Sırtını Beydağı’na vermiş memleket bekler. Bir okul ve ekol şehri… Sevinçli ama her dâim acılı bir yürek… Kernek, gürül gürül akardı ama şimdi şehir yıkık ve karanlık…

Hatay; medeniyetlerin aynı sofrada buluştuğu; batısında serinliği ile deniz, ortası Asi nehri, güneyi ise Suriye çölü… Peygamberlere yâren olan Habib en-Neccar’ın tevhid ve mücadele yurdu… Roma’nın, Bizans’ın ve “en son” Fransız’ın işgaline uğrayan belde…

Ne demişlerdi: “Hatay’a gelmeyen hata’ya düşer!”

Adıyaman; “Oy, aman, aman, burası Adıyaman /Âlem düşman kesilirmiş seni sevdiğim zaman!”

Hep “Garipdost” insanların çıktığı güzel yurt, güvenilir yer, temiz belde; ama acılı, ama yıkılmış, viran olmuş vatan.

Eski adları itibarıyla “Semsur” ya da Hısn-ı Mansur; Mansur Kalesi…

Antep, Halep’in ikiz kardeşi, Anadolu’dur o, aynı zamanda ise Ortadoğu… Gazi’dir o Fransız’a karşı, Şahinbey’dir, Karayılandır, o “Vurun Antepliler, namus günüdür!” denilen şehir… Sanayidir o, üretim ve refahtır; baklava tadıdır!

Kilis, hâkeza! Adı çıkmıştır, kaçakçıya, hayına ki, basılmasa mayına! Ama o ne kaçakçıdır, ne de hayın! Binlerce Suriyeli mülteciye kucak açan, yeri dar ama gönlü geniş bir şehir…

Diyarbekir… “Allah vekil”dir, Dicle’nin kenarında serinlemek için varan kişiye; Sur’larıdır insanı ufka çağıran… Mezopotamya’nın kuzey noktası, medeniyet şehri; say ki, Doğu’nun gözbebeğidir!

Ahmet Arif’in “Adiloş bebe”sine ninni niyetine okuduğu şiire ilham kaynağı olan mübarek belde. Kırklar Dağı’nın düzü, sevilenini suların aparıp götürdüğü serin ve hırçın sularıdır.

Urfa,  faydan aşağıda konuşlu; batısında Fırat, kuzeyinde Karacadağ, doğusunda Hz. Musa’nın çobanlık yapma maksadıyla dolaştığı ve Hz. Şuayb’a misafir olduğu rivayet edilen Tek Tek Dağları, güneyinde ise yakıcı Suriye çölü bulunan peygamberler diyarı… Yanık ve içten türkü, hoyrat (uzun hava) klam, stran yatağı… Ki, o da Fransız’a kurşun atmıştı Antep gibi, Maraş gibi!

Evet, İbn Haldun’un dediği üzere coğrafya kaderdi: 6 Şubat 2023 Pazartesi günü saat 04.17’de, etkisi/şiddeti ta Kahire’yi, Mısır’ı etkileyen 7 küsur şiddet derecesinde olan deprem(ler)e baktığımızda…

Bu topraklar, bir yeryüzü özeti gibi; bir yanda konut yapmaya pek müsaade etmeyen balçık/bataklık düz, çukur bölgeler; bir yanda insanların tarih boyunca, düzlükte gördüğü bir hareketliğe karşı kendi hayatını sağlama almak için konumu itibarıyla Mardin gibi tepelik yerlerin tercih edildiği topraklar!

Bir yanda deniz; bir yanda da iki nazlı güzel edasıyla, birbirine nazire yaparcasına yan yana akıp Fars Körfezinde buluşup birleşen Fırat ve Dicle nehirleri; dağlar ovalar, platolar, çöl uzantılarının başladığı yerler… Kardeş dağlar, nehirler, ovalar ama bu fay hatları ve yıkım olmasa idi! Bu da Sünnetullah, yani Allah’ın yasaları idi! Bize düşen ise, bu sünnette mündemiç fizik yasalarını bulup ona göre çalışmak çabalamak, hareket edip yaşamaktı en nihayetinde.

Her şeyden önce, bu sakil durumdan sıyrılıp kurtulacak, kendimizi hayata “yeniden” bağlayacak, ona tutunacak, çabamızı eksik etmeyecek, fiili ve kavli duamızı her daim yapacak ve Allah’ı vekil tutacaktık.

Biz hem iman kardeşiydik, hem de coğrafya kardeşi! Coğrafyamız çakışık idi; alt kısımda bir kavim, onun üstünde bir kavim, onun üstünde de bir başka kavim, inancımız aynı idi. Maddi dillerimiz ayrı olsa da, manevi dilimiz aynı gramere, aynı fonetiğe sahipti.

Bu şekilde nice depremlerin etkisini atlattığımız gibi, bu sarsıntıların etkilerini de üzerimizden atacak, kendimize geleceğiz!

Ha gayret!

(Görsel: postseyyah.com)

Etiket(ler): , , , , , , , , , .Yer işareti koy Kalıcı Bağlantı.

Bir cevap yazın