Bir Eser Üzerinden Okuma Serüvenime Dâir, IV – Sait Alioğlu

12 Eylül sonrası dönemde gerek sol, gerek ülkücü ve gerekse de İslam’ı gelenekçi kalıpta algılamış ve o minvalde yaşamış çevrelerden birçok kişinin ilgisinin İslam’ın hakikatine yöneldiği söylenebilir.

Bir de bunların dışında, İslami çizginin kendine ellili-altmışlı yılların “siyasal, düşünsel ve toplumsal şartlarında” arız olan millici/mukaddesatçı çizgiyi aşarak o handikaptan kurtulmaya çalışan şahısların ve yapıların yetmişlerde yükselişe geçmeleri sonucunda inkılapçı bir çizgi oluşmuştu.

Bu çizginin oluşumuna Sovyet Rusya’nın Afganistan’nı işgali, İran’da gerçekleşen İslam devrimi ile bu tür hareketlere bağlı olarak birçok İslam ülkesinde meydana gelen çeşitli hadiseler ve içte de merhum Necmettin Erbakan’ın başlatmış olduğu Milli Görüş hareketinin de katkılarını bir çırpıda saymak mümkündür.

Bunları kitap okuma serüveni açısından ele alıp değerlendirdiğimizde, dönemin önemli uluslararası birçok İslami kuruluşu tarafından gençliğe yönelik yayımlanıp ücretsiz dağıtılan bazı kitaplardan bahsetmemiz gerekir. Bu kitapların en önemlisinin Mısırlı düşünür ve müfessir şehit Seyid Kutub’un “Fizilali’l-Kur’an/Kur’an’ın Gölgesinde” adlı tefsiri olduğu bilinmektedir.

12 Eylül sonrasında, hayata “iman ve cihat” perspektifinden bakan Müslümanların diğer inanç ve ideolojik gruplardan farklı olarak insanları hayra ve iyiliğe, tevhide çağırma faaliyeti önemli oranda Seyyid Kutub’un tefsiri üzerinden gerçekleşiyordu.

Ülkücülerle birlikte sol cenaha mensup cezaevlerinde kalan insanlara da hitap etmesi, bu tefsiri önemli kılmıştı. Bunlardan birisi de, 12 Eylül öncesinde yayımlanan sol tandanslı Kurtuluş dergisinde yazarlıkla birlikte birçok idari görev alan ve THKP’de bulunmuş ve daha sonraları Milli Görüş partileri ile AK Parti’de çeşitli görevler ifa eden ve akabinde de aynı partiden Kars milletvekili seçilen Mahmut Esat Güven, o eserin kendisiyle ilgisine şu şekilde değiniyor: “Diyalektik tarihi materyalizmden ayrılmam, inanç sistemimdeki dönüşüm, 1983’te Afyon Cezaevi’nde başladı. Seyyid Kutub’un 16 ciltlik Fi Zilali’l-Kur’an’ını okudum. Kenan Evren cezaevlerine öğretmenler, hocalar gönderiyordu. Bu kitabı, bir hoca gizlice vermişti. Çünkü yasaktı.”[1]

İslam-Kapitalizm Çatışması…

Kutub, bu bağlamda, Mısır’da, özellikle de feodal anlayışa ve oradan da kapitalizme yönelik çıkışları içeren “İslam-Kapitalizm Çatışması” adlı bir eser kaleme almıştı. Bu eser, seksenlerde ve doksanlarda Türkiyeli inkılapçı müslüman gençliğin bir nevi konuya dair başvuru kitabı olmuştu.

Kutub’un gerek Mısır toplumu için yazdığı dönemde, gerekse de 12 Eylül sonrası Türkiye’de, iki batıl ve batıcı anlayış olan sosyalizm (komünizm) ve kapitalizm karşısında, insanları “tevhid, adalet ve özgürlük” şiarıyla kulun, kendisi gibi bir beşer olan kullara karşı durması gerektiğini, kulluğun ancak Allah’a olmasını isteyen/emreden İslam’ın varlığını anlatan kitabı, bu iki kampı da rahatsız ediyordu.

Size ilginç gelecektir ama bu eseri Türkçeye Yaşar Nuri Öztürk çevirmişti.

Esere dair şu ifadeler, konuya açıklık getirmektedir:

“İslam, toplum arasındaki sevgiyi göz önünde bulundurduğu gibi, kişinin ahlakının temizliğine de önem verir. Ahlakı ve vicdanı olan birisi faiz yiyemez. Faizin yaygın olduğu herhangi bir toplumda da sevgi ve saygı diye bir şey kalmaz. Benden onu iki lira olarak geri almak için bana bir lira veren bir kişi, benim düşmanımdır. Hiçbir zaman ruhum ona ısınamaz ve kalbim de ona sevgi besleyemez. Oysa yardımlaşma, İslam toplumunun temellerinden birisidir. Bu temeli faiz zayıflatır ve çökertir. İşte İslam, bundan dolayı faizden tiksinir.”[2]

Kutub’un, bu iki eserden başka, büyük bölümü Türkçeye çevrilmiş epeyce eseri bulunmaktadır ancak bu iki eseri “doğrusu ve yanlışıyla” Türkiyeli müslümanlara büyük katkılar sunmuş ve yol gösterici olmuştur.  Üstadın Kur’an’da Edebi Tasvir, Dünya Barışı ve İslam adlı eserlerini de ayrıca zikretmek gerekir.

Güneşin Yedi Rengi

İşe, tevhidin hakikatinden başlayıp Kur’an’ın, sünnetin ve İslam’ın “ne olup, ne olmadığı” sorularına cevaplar arayarak yola koyulduktan ve kendimize yeteri oranda bir güven geldikten sonra soldan, sağdan, dünyadan -elbette nitelikli olmasına özen göstererek- birçok kitabı okumaya devam etmiştik/etmiştim.

Bu eserlerden birisi de Cengiz Çandar’ın “Güneşin Yedi Rengi” adlı kitabıydı. Yazar, bu eserinde yurt dışı gezilerine değinmekteydi. Aynı yazarın birçok eseri daha vardı. Bunlardan biri, benim de o dönemlerde okuduğum “Ortadoğu Çıkmazı” adlı eseriydi.

Ve Zalim ve İnanmış ve Kerbela

Bu seride yayımlanan bir yazımda, lise döneminde hikâyeci Bekir Yıldız’dan da birkaç kitap okuduğumu belirtmiştim. Daha sonraki süreçte o yazardan en son okuduğum eserin adı sanırım “Ve Zalim ve İnanmış ve Kerbela” idi.

Bu eser, anlaşılacağı üzere birçok yönü itibarıyla İslam tarihinde “mücadele ve hüzün” olarak değerlendirebileceğimiz “Kerbela” hadisesini, sol bakış açısıyla bizlere aktarmaya çalışıyordu.

Ben, “Eğer bu eseri, daha sonra Müslüman gözüyle değil de lise dönemimde, din harici bir gözle okusaydım nasıl bir tepki verir ve hadiseleri nasıl değerlendirirdim?” diye kendime sorduğumda net bir cevabımın olmadığını söyleyebilirim.

Siyah Deri Beyaz Maske

Ezilenlerin pedagojisi üzerine kurulu bulunan ve sömürge bir ülke olan Fransız Antilleri’nde dünyaya gelen siyahi mücadele ve eylem insanı Frantz Fanon’un bu eserini sanırım seksenlerin sonunda katıldığım kültürel bir etkinlik sonrasında, etkinliğin yapıldığı kültür merkezinde açılan bir kitap standında satın almıştım. Aynı yazarın, bizzat katıldığı Cezayir kurtuluş savaşıyla ilgili olarak yazdığı Cezayir Bağımsızlık Savaşının Anatomisi adlı önemli bir eserinin var olduğunu da ayrıca belirtmiş olalım.

Sol çevrelerde yayımlanan bu eserlere benzer başka birkaç eser sonrasında, bir kısmı sol düşünce pratiğinden gelip İslami/İslamcı anlayışta karar kılan yazarlarla birlikte millilik, muhafazakârlık çizgilerinden saf İslami çizgiye ulaşan epeyce yerli yazarla birlikte İslam dünyasından çok sayıda yazarın Türkçeye çevrilmiş eserlerini de okumaya, anlamaya ve anlamlandırmaya çalışmış,  gayret göstermiştik.

İsmet Özel’in bazı eserleri

Sol-sosyalist gelenekten İslami çizgiye vasıl olan İsmet Özel’in, Taşları Yemek Yasak ve  Waldo Sen Neden Burada Değilsin adlı kitaplarıyla dört şiir kitabında bulunan şiirlerinin toplamı olan Erbain adlı şiir kitabı ile Şiir Okuma Klavuzu adlı eserini de anmadan geçmeyelim.

Abdurrahman Arslan’dan da bahsetmek

Yine sol-sosyalist gelenekten gelen ve kaleme aldığı yazılarını daha sonra kitaplaştıran Abdurrahman Arslan’dan da bahsetmemek olmazdı. Ki o, 68 kuşağında solcu bir kişi olarak yer almış, döneme tanıklık etmiş ve bilahare özgün düşünceleriyle İslamcı çizgide haklı bir yer edinmişti. Onun da eserlerini şu şekilde sıralayalım: Dünyaya Müslümanca Bakmak, Kıbleyi Kaybettiren Dönüşüm, Zaman Dışı Konuşmalar, Kalbin Akletmesi, Modern Dünyada Müslümanlar ve Sabra davet Eden Hakikat

Onun bu eserleri içerisinde “Modern Dünyada Müslümanlar” adlı eseri, kendisinin Birikim dergisinde yayımlanan yazılarının bir araya getirilmesiyle oluşmuş ve sol çizgide bir yayınevi tarafından yayımlanmıştı. Bu, istisnai ve kayda değer bir durum olarak addedilmelidir diye düşünüyorum.

Atasoy Müftüoğlu

Aslen Pakistanlı olup seksenli yıllarda İslami duruşundan dolayı ülkesinden uzakta, İngiltere’de yaşamak zorunda kalan ve yine gurbette hayata gözlerini yuman Kelim Sıddıkî ile yüz hatları itibarıyla birbirlerine benzettiğim Atasoy Müftüoğlu da dünden bugüne; hâlen Müslümanlar, özellikle de İslamcı gençler üzerinde düşünsel etkinliğini sürdüren önemli bir şahsiyet olarak kıymetini korumaktadır.

Onu önemli kılan birçok yön bulunmakla birlikte ileri yaşına rağmen okuma, düşünme ve düşündüğü oranda yaşama ve onları çevresinde bulunanlara sunma çabalarının yanında çoklu okuma eylemiyle de önemini kat kat arttırmaktadır.

Atasoy Müftüoğlu’nun da epeyce eseri bulunmaktadır. Bunlardan bazılarını burada anmış olalım: Firak Günleri, Vakti Kuşanmak, Furkan Günleri, Rahmanın Ayetleri Karşısında, Vahyin Kılavuzluğu Altında, Varoluşsal Kaygılar Varoluşsal Belirsizlikler, Sahte Mutlakların Hükümranlığı

Rasim Özdenören

Çalışmalarını Mavera adlı edebiyat dergisinin son sayılarından takip edip ismini duyduğum, genç sayılabilecek bir yaşta vefat eden şair ve yazar A. Cahit Zarifoğlu’nun (ACZ) o güzel tanımlamasıyla “Yedi Güzel Adam”dan biri sayılan hikâyeci yazar Rasim Özdenören’in  Müslümanca Düşünmek Üzerine Denemeler adlı kitabını bir solukta, hem de düşünce üretmeye meraklı bir arkadaşımla mütalaa ederek karşılıklı (mukayeseli) okumuştuk. Aslında birçok eseri bu şekilde, kıyas yolunu tutarak okumuştuk, iyi de etmiştik, diye düşünüyorum geriye dönüp baktığımda!

Onun, yukarıda belirttiğim o eseri dışında diğer birkaç eserlerini de gelin zikredelim: Çok Sesli Bir ÖlümDenize Açılan Kapı, Hastalar ve Işıklar, Red Yazıları, Ruhun Malzemeleri

Onun isminin öne çıkmasında önemli bir işlevinin olduğuna inandığım “Gül Yetiştiren Adam” adlı eserden ayrıca bahsetmek gerekir. Cumhuriyetin kıyıcılığını apaçık ortaya koyan, olayları bir Anadolu şehri olan “Kahraman” Maraş’tan hareketle, rejime olan muhalefetini şehirden uzaklaşarak kendini tabiatın kollarına bırakan, mekânında yetiştirdiği gülleri kendisini ziyarete gelen dostlarına hediye eden bir Müslümanın gözünden anlatan bir eserdir bu ve bir devrin panoramasını sunmaktadır.[3]

Ali Bulaç

Ali Bulaç, Türkiyeli müslümanların İslam’ın anlama çabalarına katkı sunan, özgün bir temele dayanan sağlıklı ve nitelikli düşünce üretme peşinde olan bir isimdir. Müslümanları ilgilendiren, tematik açıdan “yakıcı” sorunlara orijinal yaklaşımlarda bulunan ilahiyatçı, sosyolog ve düşünür olarak dost ve düşman tarafından iyi tanınan ve bilinen bir yazardır.

Son dönemde, Muhammed Hamidullah’ın, Hz. Peygamber’in kendi zamanında Medine’de yaşayan tüm tarafları içeren ama daha sonra yönetim şeklinin değişimi nedeniyle unutulmaya yüz tutan Medine Sözleşmesi üzerinde tekrar çalışmıştır. Bu çalışma çağdaş dünyaya yeni, özgün ve önceden yaşanan bir pratik olarak sunulmuştur. Bir yandan da Hz. Peygamber’in (sav) yönetim şeklini içeren sünnetinin ihyasına önem atfetmesi bakımından da kayda değer bir yaklaşım olarak görülmelidir.

Ali Bulaç’tan okuduğum ilk kitap Bir Aydın Sapması adlı eserdi. Bu eser, seksenlerin sonunda TYB (Türkiye Yazarlar Birliği) tarafından bir ödüle layık görülmüştü.

Daha sonra Kur’an ve Sünnet Üzerine, İslam ve Fanatizm, İslam ve Demokrasi vb… Şimdilerde ise Medine Sözleşmesi, Kur’an Dersleri (Dırasatü’l-Kur’an) adlı tefsiri ve Kürt sorununu tartışan ve bugüne dek birkaç baskı yapan “Kürtler Nereye?” adlı çalışması bir çırpıda sayılabilir.

Yaşar Kaplan

Bu yılın ilk ayında, bir nevi sürgünde bulunduğu Almanya’da memleket hasreti içerisinde vefat eden edebiyatçı yazar Yaşar Kaplan’ın bir-iki eserini seksenli yıllarda okumuş ve gıyâbî tanışıklığım doksanlarda bizzat vicâhen olmuştu.

Az çok yakından tanıyan birisi olarak kendisini -elbette hakkını yememek şartıyla- tanımlamam gerekirse onun için “muamma ve deha” ifadelerini kullanabilirim. Zira Yaşar Kaplan, nitelikli düşünen ve aynı minvalde yazan, eser ortaya koyan ama birçok konuda ise kolay kolay anlaşılamayan, zor bir insandı. Belki de bu zor anlaşılırlığı, onun dâhi oluşuyla ilgiliydi, denilebilir.

Yaşar Kaplan, daha çok Sıfır Üç Depremleri adlı eseriyle bildiğimiz ve İslam’ın anlaşılması için seksenli yıllarda şu ya da bu şekilde ama daima iyiye ve doğruya yakın bir tonda bizlere kitap yoluyla ulaşıp seslenen bir yazar olarak anılmayı hak eden ender kişilerden birisiydi. Daha sonra küçük fakat mahiyeti itibarıyla çok tartışılan Demokrasi Risalesi adlı eseri de düşünce dünyamızda önemli bir yer tutmuştu.

Yaşar Kaplan, Zeytin Refref müstearıyla da yazılar yazmış ve İran’a Nasıl Bakmalı adlı bir esere de imza atmıştı. Ayrıca, Alex Halley’in, “Malcolm X” adlı eserini de Türkçeye çevirmişti.

Edebiyatçı kimliğiyle öne çıkan az sayıdaki yazar ve şair arasında bulunduğuna inandığım Yaşar Kaplan’ın eserlerini,  o dönemlerde birkaç arkadaşla mütalaa ederek okumaya çalışırdık.[4]

Onunla ilgili olarak en son şu ifadeleri kullanabiliriz: Her ne kadar birçok konuda -doğal olarak- anlaşamamış olsak da bir ağabey, edebiyatçı ve düşünür kimliğiyle bize yol gösteren büyüklerimizden biri olarak anılmayı hak etmektedir. Rabbim taksiratını af eyleye… Rahmet dilekleriyle anıyorum kendisini.

Bu arada, “Medeni Vahşet” kitabından dolayı yargılandığı davayı anlatan “Medeni Vahşet Davası” adlı bir başka çalışması bulunan Hüsnü Aktaş’ı anmak isterim. Ayrıca, Batılılaşma hareketi marifetiyle İslam’ın şekillendirildiği bir vasatta Türkçeye ve var olan kültüre yönelik yapılan yanlışlara karşı -haklı- eleştirel düşünce üreten önemli ve değerli mütefekkir D. Mehmet Doğan’ın “Batılılaşma İhaneti” adlı eserini de okuma listeme dâhil edebilirim.

Devam edecek…

[1] Mahmut Esat Güven, Mamak’tan Mekke’ye,  Bengisu Yayınları, 1. Baskı, Mart 2020, s. 171 – İstanbul

[2] Seyyid Kutub, İslam-Kapitalizm Çatışması, https://www.kitapyurdu.com/kitap/islam-kapitalizm-catismasi/106619.html

[3] https://www.kitaphaber.com.tr/acili-ve-huzunlu-bir-hayatin-hikayesi-gul-yetistiren-adam-k2974.html

[4]http://www.haberdurus.com/haber/yasar_kaplan_dusuncelerini_eserlerini_ve_tavirlarini_birakip_giden_insan-67767.html

Etiket(ler): , , , , , , , , , , , .Yer işareti koy Kalıcı Bağlantı.

Bir yanıt yazın