Yeni bir başlangıç için gerekli düşünsel mirasa sahibiz

dusunsel-miras

 

İslami hareketin içinde bulunduğu trajik düşüşten çıkışın imkânlarını siyasal ve düşünsel temelde ele almak gerekiyor. Üretilmesi gereken yeni siyasal pozisyonlarla ilgili olarak bir önceki yazıda bazı önerilerde bulunmuştum.

Bugün ölçüsüzce yapılan birçok değerlendirmede İslamcılığın kaynakları itibariyle IŞİD benzeri anlayışları üretme potansiyeline sahip olduğu söyleniyor. Bu iddia gerçekleri izah etmekten uzaktır.

İslamcılığın hangi aşamalardan geçerek “İslamcılık” olduğunu unutan ya da görmezden gelen bir tavır sorumsuz bir tavırdır. İslamcılık, Efgânî’den bu yana düşünsel-imânî bir yenileşme ve ihyâ çizgisidir. İki asra varan bu yenileşme esaslı bir aşamaya tekabül eder.

Bugün içinde bulunduğumuz çıkmazdan bizi kurtaracak olan güç İslamcılığın Kur’an ve Sünnet anlayışında yakaladığı netlik ve siyasal yönelimlerde tam olarak çerçevelendiremese de ortaya koyduğu devrimci perspektiftir.

Birtakım İslami çevrelerin daha önce bu seviyeye ulaştıktan sonra bugün pratik mânâda içinde bulundukları sefaletlerine bakıp mezkûr düşünsel mirası yok saymak kabul edilemez.

İslami çevrelerin genelindeki yozlaşma, ulaşılan düşünsel seviyenin itibarını yok sayamaz. Bu trajediden ancak etkili sonuçlar çıkarmak icap eder.

Yaşananların ortaya koyduğu ve bir ders olarak suratımıza çarpan hakikat, siyasal sıçramayı gerçekleştiremeyen İslami çevrelerin total bir çürüme ve yabancılaşmayla karşı karşıya kalmasıdır.

Türkiye’de olsun, Ortadoğu’da olsun mezhepçiliğe savrulan, millici ya da demokrat kimliklere ric’at eden İslamcılığın bu savruluşundaki temel müsebbip siyasal başarısızlığıdır. Devrimci perspektifini somutlaştıramayan İslamcılık egemen irade tarafından süreç içerisinde teslim alınmış, bu teslim alınış bütün düşünsel-imânî yenileşme ve ihyâ birikimini heder etmiştir.

“Kurucu İslami Siyasi İrade” tartışmalarının bize gösterdiği şey odur ki, siyasal bir çıkışın sağlam teorik-imânî temellerinin olması îcap eder. Büyük bir özgüvenle söylemek gerekir ki bu temeller yeni bir başlangıç için bize gerekli olan düşünsel mirastır ve biz o mirasa sahibiz. Muhakkak ki bu miras yeterli değildir ancak genel anlamda son iki yüzyılın, özel anlamda da ülke merkezli ifade edersek son kırk yıllık çabaların üzerine son beş on yılda serpilmiş cüruf temizlenirse aydınlık bir yol işaret edilmiş olacaktır.

Efgânî’den başlayıp bugünlere uzanan devrimci ıslahçı çizgi temel kurucu referanslara sahiptir. Milliyetçi-mezhepçi kıskaca alenen karşı durur, arı-duru vahyî mesajı rehber kabul eder, modern paradigmayla hesaplaşmaya çalışır, Tevhid ve Adalet ilkesine sadıktır. Bütün bu çerçevedeki literatür, siyasal teslimiyetlerinden ötürü mağlubiyetlerini teşhis edemeyen İslami çevrelerin hâlihazırda internet sitelerinde, dergi ve yayın arşivlerinde ibret-i âlem olarak ulaşılabilir mahiyettedir.

Egemen siyasete eklemlenmeyi bırakın, tümüyle teslim olmuş bir kısım İslami çevrelerin yaşayıp yaşattıkları, kendisiyle gurur duymamız gereken düşünsel mirasımızın kıymetini eksiltemez. Bu düşünsel miras yeni yolculuklara çıkmak için Rabbimizin bir lütfu olarak öylece yanı başımızda durmaktadır.

Dönüp dolaşıp “Kur’an anlaşılır mı, Kur’an’da ne vardır yahut ne yoktur” sarmalının egemen olduğu sahte gündemlere müsaade edilmemeli, Kur’an mesajı ve Resul’ün örnekliğinin kurucu karakteri öne çıkarılmalıdır. Üzeri toz ve cürufla örtülmeye yeltenilmiş mirasımız tam bu noktada mevcut durumdan ayrılan bir niteliğe sahipti.

Bahse mevzu ettiğimiz düşünsel mirasımız içinde batı hegemonyasını ideolojik kökenleriyle birlikte sorgulamaya niyet etmiş güçlü bir arzu yer almaktaydı. Henüz başlangıç aşamasına tekabül ettiğinden yeterli olamayan bu niyetin önü de bu vesileyle ihyâ çabalarının ve devrimci siyasal yönelimlerin etkisiyle disiplinli bir çerçevede yeniden açılmalıdır.

Siyasi mağlubiyet ve çaresizliklerin görmezden kılmak istediği düşünsel mirası yok sayan bakışları mahkûm etmek ancak tekrar o köklerle buluşmak, bu buluşmanın yarattığı iman ve heyecanla yola çıkmanın âciliyetine sarılmakla mümkündür.

İslam anlayışının ya da İslamcılığın yaşanan bütün olumsuzlukları zaten içinde barındırdığını iddia edenler bu mirası görmek istemeyen bilinçli hakikat karşıtlarıdır, iyi niyetten uzak insanlardır. Oysaki İslamcılığın tarihi bu olumsuzluklarla sıkı bir mücadelenin tarihidir.

İmkânların hemen yakınımızda durduğu gerçeği yeteri motivasyonu sağlama kabiliyetine sahiptir. Tarihsel bir kırılma anında olduğumuz açık bir gerçekliktir. Yeni bir adım atmak için bu hakikatler iyi niyete sahip kişilere yetecektir.

Ahmet Örs, tasfiyedergisi.net

 

 

 

 

Etiket(ler): , , , , , .Yer işareti koy Kalıcı Bağlantı.

Bir yanıt yazın