Turizm Cenneti, Nuh`un Gemisi vs.-Ümit Aktaş

Kıbrıs’ta bir açılışa katılan Başbakan Erdoğan, “Kıbrıs`ın kendileri için mübarek şehit kanlarıyla yoğrulmuş Çanakkale gibi aziz bir toprak” olduğunu belirterek, “bugün dünya ekonomileri arasında Türkiye büyümede 1. sıradadır. Hamdolsun kişi başına milli gelir 10 bin doların üstündedir. Bu yılsonu itibarıyla zannediyorum ki 11 bin doları bulacak”  dedi. Erdoğan, “Nuh`un Gemisi Oteli gibi yatırımlara ülkenin turizm potansiyelini ortaya çıkarıp turizm cennetine çevirmek için büyük ihtiyaç olduğunu”, “Nuh`un Gemisi Oteli`nin KKTC turizmine dinamizm getireceğini, Türkiye`de işsizliği bu gibi yatırımlarla düşürdüklerini ve turizmin Kıbrıslılar için yeni istihdam kapısı olacağını” söyledi.Erdoğan’ın söyleminde de dile getirildiği gibi, muhafazakâr ideoloji, “mübarek şehit kanları”, “turizm cenneti”, “Nuh’un Gemisi” gibi tanımlamaları dinî bir dilden devşirerek ticarileştirmekte ve ülke insanının manevi duyarlılığı, kapitalizmi beslemek ve desteklemek için araçsallaştırılmakta. Sadece ticarileştirmekte değil, aynı zamanda pespayeleştirmekte de. Daha düne kadar üzerinde titrediğimiz bu kavramların böylesine yerli yersiz kullanılışı, muhafazakârlığın siyasal literatürümüzde yol açtığı yozlaşmayı da işaretlemekte. İslamcılıktan muhafazakârlığa devşirilen siyasiler ve aydınlarla birlikte, tıpkı şiirinin dilini reklamcılıkta kullanarak kapitalizme peşkeş çeken bir şairin yaptığı gibi, dinin dili de kapitalizme peşkeş çekilmekte; hem de hiç bir yürek ve vicdan sızısı duyulmaksızın, hem de büyük bir övünçle. Neymiş efendim işsizlik bu tür yatırımlarla düşürülmüş, milli gelir on bin dolarlar seviyesine çıkarılmış. İyi de senin ülkende insanların üçte biri hâlâ yoksulluk sınırının altında yaşamakta. Birilerinin kumar oynamalarının, birtakım sahte cennetler yaratmakla kendilerini aldatmalarının veya ülke insanının elinin hiç değmediği bir ara mallar üretimiyle şişirilmiş rakamların kime ne faydası var?

Ne yazık ki İslamcılığın, bir “başarı” söylemiyle de beslenen bu muhafazakârlaştırılma çabası, muhafazakârlığı sanki de liberalizm (kapitalizm) ve sosyalizm gibi bir aydınlanma ideolojisi değilmiş gibi “mukaddesleştirmekte”. Ve muhafazakârlık böylesine mukaddesleştirildikçe, dünün İslamcıları da artık kapitalizmin ve liberalizmin bu sızıntısını içselleştirerek gönenmekte ve muhafazakârlıktan, tıpkı İslam’dan bahseder gibi içsel bir huzurla söz etmekteler; hem de iktidarda olmanın gurur ve kıvancıyla. Peki kardeşim “bu kimin iktidarı ki egemenlik hâlâ zalimlerin elinde, bu cennet ne menem bir yer ki içerisinde şeytanlar dolaşmakta, bu nasıl Nuh’un Gemisi ki oraya sadece kumarbazlar girebilmekte (çünkü Başbakanın açılışını yaptığı bu otel, Kıbrıs’a özgü tipik bir kumar oteli), bu nasıl bir şehit kanıyla yoğrulmuş toprak ki orada şahadet kavramının mahrecine küfredilmekte” diye sorsan, verilecek cevap da belli: Ergenekon, generaller, kalkınma, milli gelir, duble yollar, kem küm…

Liberalizmle muhafazakârlığın siyasal ve iktisadi işbirliğine hiçbir itirazımız olamaz, zaten yüzyıl içerisinde gerek Avrupa’da, gerekse Türkiye’de bu işbirliği başarıyla sürdürüldü. Liberalliğin entelektüel ve iktisadi becerisine karşı kitle gücüne sahip olmaması, beri yandan muhafazakârlığın ise sosyopolitik bir gövdeye sahip olmasına karşı bu tip becerilerden uzaklığı, bir anlamda bu işbirliğini zorunlu kılmakta. Aslında ise bu iki siyasal eğilim hiç de birbirine yakın anlayışlara sahip değiller. Liberalliğin iktisadi girişimciliği ve bu girişimciliğin önünü açmak için ortaya koyduğu yıkıcı bir  saldırganlık ve pervasızlığa karşı, muhafazakârlık tam da aksine tutucu bir denetimlilikten ve sakınımlı bir değişimden yanadır. Bu nedenle liberalizm, sırası geldiğinde (devrimci ve köktenci girişimlere ihtiyaç duyduğunda) sosyalistlerle işbirliğine giderken, buna ihtiyaç duymadığı ya da sosyalistlerin de tutuculaştığı zamanlarda, muhafazakârlarla işbirliğine gitmekten hiçbir sakınca duymaz. Liberaller çünkü hep siyasal ve iktisadi bir aktör-özne olarak görürler kendilerini ve kendi amaçlarına ulaşmak için her türlü siyasal aracı kullanmaktan da kaçınmazlar.

Liberallerin bu hırsını ve arsızlığını anlamak gayet mümkün, beri yandan muhafazakârların siyasi-entelektüel açıklarını bu yolla kapatmalarını da anlamak mümkün. Ancak İslamcıların bir dolgu malzemesi ve hatta ideolojik bir tutkal olarak muhafazakâr-liberal ittifakına dahil olmalarını, hem de bunu kendi ideal ve söylemlerinden vazgeçmek ve muhafazakâr bir dili benimseme pahasına yapmalarını anlamak mümkün değil. Gerçi özellikle cumhuriyet sonrası yeni gelenekçi hareketler olan Nurculuk, Işıkçılık ve Süleymancılık gibi hareketler, bu tip bir angajmana oldukça müsaittirler. Nitekim bu ittifaktaki motoru da ABD’de ikamet eden ve neredeyse batının dışındaki tüm ülkelerde ABD’nin dili olan İngilizce ile eğitim veren okullar açan Fethullah Hoca liderliğindeki Nurcu eğilim oluşturmaktadır. Ama bunların İslamcı hareketlere karşı mesafesi ve muhafazakârlığa yakınlıkları oldukça bilinen ve açık bir tutumdur. Ak Parti döneminin şartlarının bir sonucu, İslamcılar da bu ittifaka dahil olarak muhafazakârlaşmış ve ittifakın ideolojik eksiğini giderme yanında, özellikle bu ittifakın İslam dünyasına açılması ve orada bir model olarak sunulmasında önemli bir işlev görmüşlerdir. Nitekim Arap dünyasında sürdürülen özgürlükçü hareketler karşısında ortaya konan çelişkili tutumlar da, bizzat ittifakın kendi içerisindeki bu çelişkilerin bir dışa vurumudur.

Liberallerin bir toplumda tutunmak için ortaya koymaya çalıştıkları ve kendi ideolojilerinin ifadesi olan refah toplumu anlayışıyla, Müslümanların hakka ve adalete dayanan, toplumsal ve doğal çevre karşısında sorumluluk bilincini öne çıkaran, etik değerlere bağlı anlayışlarının uyuşmazlığı açıktır. Ayrıca liberal özgürlükçülükle İslamî özgürlükçülük de, temel bir uyuşmazlık içerisindedir. Liberal özgürlükçülük “bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler” sloganında ifade edildiği gibi salt iktisadi bir istismar ve tahakküme açıklık iken (siyasal özgürlükçülük liberal değil, liberter özgürlükçülüktür), İslamî özgürlükçülük ahlakî açıdan sorumlu olmayı da içeren, insanın davranışlarından sorumlu ve yükümlü oluşu anlamında, Hakikate bağlı ve toplumcu duyarlılıkları olan bir özgürlükçülüktür. Bu ise insanı sahici ve dolayısıyla Allah’ın yaratıcılığına ait olan yegâne zaman olan geleceğe açık tutan ve onu adaletli bir dünya ile yükümlü ve sorumlu kılan bir özgürlükçülüktür.

(Özgün Duruş)

Etiket(ler): , , , , , , , .Yer işareti koy Kalıcı Bağlantı.

Turizm Cenneti, Nuh`un Gemisi vs.-Ümit Aktaş için 1 cevap

  1. Salih Kutluer diyorki:

    “Noah’s Ark Casino KKTC, Avrupa ve Ortadoğu’nun en seçkin casinoaları arasında yer almaktadır.”
    Tayyip Erdoğan’ın açtığı Avrupa’nın en büyük kumarhanelerinden birini de içinde barındıran bu otelden mide bulandırıcı manzaralara şuradan ulaşılabiliyor: http://www.noahsark.com.tr/

    “Açılışı yapılan tesisler hakkında tek tek bilgi veren Başbakan Erdoğan, Nuh’un Gemisi Oteli gibi yatırımlara ülkenin turizm potansiyelini ortaya çıkarıp turizm cennetine çevirmek için büyük ihtiyaç olduğunu vurguladı. Erdoğan, Nuh’un Gemisi Oteli’nin KKTC turizmine dinamizm getireceğini belirterek, Türkiye’de işsizliği bu gibi yatırımlarla düşürdüklerini anlattı ve turizmin Kıbrıslılar için yeni istihdam kapısı olacağını söyledi.”

    http://www.iha.com.tr/haber/detay.aspx?nid=184868&cid=4

Bir yanıt yazın