TOKAD (Toplumsal Dayanışma Kültür Eğitim ve Sosyal Araştırmalar Derneği) seminerlerinde bu hafta Ahmet Örs, “Şuara Sûresi”ni işledi. Örs, seminer boyunca aşağıdaki değerlendirmelerde bulundu:
-Sûre, tam da Mekke’nin ortalarında, mücadelenin, baskının en kuvvetli olduğu zamanlarda inmiştir, o dönemdeki sosyal yapıyı yansıtır.
-Sûre 3. ayetteki vurguyu temel alarak başlar: “İnsanların bir kısmı, ulaştırdığın mesaja inanmıyorlar diye üzüntüden nerdeyse kendini tüketeceksin!” (Kehf Suresi 18/6) de bu duruma işaret ediyor.
-Hz. Peygamberin umutsuzluk ve yılgınlığa düştüğü muhtelif zamanlarda buna benzer ilahi uyarılar hep gelmiştir. Mekke döneminin ortalarında, hareket büyük baskılarla karşılaşmıştır. Müslümanların sayısı azdır ve Resul büyük bir üzüntü içerisindedir. İşte bu moral bozucu durumdan peygamberi kurtarmak ister Kur’an ve mutlak surette kâfirlerin, müşriklerin, zalimlerin kaybedeceğini önceki Resullerin ve kavimlerinin de mücadelelerini örnekleyerek anlatır. Buna benzer birçok anlatım şekli farklı surelerde geçmektedir.
-Musa Peygamberden başlıyor Kur’an ve bütün peygamberlere aynı emri veriyor; “Bana karşı sorumluluk bilincinden uzaklaşan toplumlara (gidin)…”
-Sorumluluk bilincinden uzaklaşmak hem içsel boyutu itibariyle hem de bunun sosyal-toplumsal karşılığı itibariyle izah edilmektedir: Musa, “Başıma kaktığın iyilik” diyor, “İsrailoğullarını köleleştirmenin bir sonucu değil miydi?” (22. ayette) Sûrenin temelinde, Mekke’deki toplumsal yapının da izah edici kavramsallaştırması olarak “kölelik”e vurgu vardır. Firavun, İsrailoğullarını köleleştirmişti, Musa peygamber de köleleri özgürleştirmek için gelir.
-Musa Peygamberin elçilik görevlendirmesi nedeniyle endişelenmesi de insani bir tavır olarak öne çıkıyor; Rabbinden yardımcı olarak Harun’u istiyor. Bu da insan-resul olarak mümkün bir tabloyu ifade etmektedir. Korku ve endişe normaldir, önemli olan ona teslim olmamaktır. Bunun için de yoldaşlara duyulan ihtiyaç surede özellikle vurgulanmıştır.
-24. ayette “göklerin ve yerin arasında var olan her şeyin; aynı zamanda göklerin ve yerin Rabbi” vurgusu çok önemlidir ve tebliğ sürecinin temelidir. Allah, terbiye eden, çekip çeviren, yaratan ve bireysel-toplumsal hayata biçim verendir; diğer haller açık şirktir.
-İsrailoğullarını köleleştirmek, bu Rablik sıfatına ortak koşmak demektir. Şirk böylece somut bir karşılık kazanmaktadır. Sınıfsal yapı ihdas edenler, tanrılık iddiasında bulunmaktadırlar. Bu suretle tevhidi parçalamaktadırlar. Suredeki bütün resuller aynı siyasi sosyal hat üzerinden tebliğlerini (mücadelelerini) sürdürmektedirler.
-Özellikle 52-58. ayetler son derece önemli. Köleleştirilen bir kavim ya da toplumsal sınıflar, özgürlük mücadelesi vermeye kalktıklarında efendileri hemen karalama kampanyalarına başlarlar. Onları aşağılarlar ve onlara yaptıkları bu zulümleri itiraf ederler. “Birlik-beraberlik” söylemlerine başvururlar ki bu söylemler bize çok tanıdık gelmektedir. “Bu arada Firavun şehirlere münâdîler çıkarıp [tebaasına:] “Bu [İsrailoğulları] soysuz, sefil bir topluluk; fakat kalpleri bize karşı kin ve nefretle dolu; çünkü (görüyorlar ki) biz birlik bütünlük içindeyiz ve her türlü tehdit ve tehlikeye karşı hazırlıklıyız; bunun içindir ki onları bağlar[ın]dan bahçeler[in]den, pınar başlarından çıkarıp attık, zenginlikler[in]den, nüfûz ve statülerinden [yoksun bıraktık]!” diyerek [onları İsrailoğulları’na karşı harekete geçirdi].” (52-58)
-İbrahim Peygamber 83-89 ayetleri arasındaki duası müthiştir gerçekten. “Ey Rabbim! Bana [doğruyla eğrinin ne olduğuna] hükmedebilme bilgi ve yeteneğini bağışla ve beni dürüst ve erdemli insanların arasına kat ve gerçeği benden sonrakilere ulaştırabilme gücü ver bana; ve beni o nimetlerle dolu bahçenin varislerinden biri yap! “Ve babamı bağışla; çünkü, o gerçekten yolunu şaşıranlar arasında. “Ve o herkesin kaldırılacağı Gün beni utandırma; o Gün ki, ne malın mülkün, ne de çoluk çocuğun bir yararı olmayacaktır; yalnızca Allah’ın huzuruna kötülükten korunmuş bir kalple çıkanlar [kurtulacaktır]!”
-Nuh da “Allah’a karşı sorumluluk bilinci duymaz mısınız?” diye soruyor kavmine. Bütün Resuller gibi herhangi bir karşılık beklemediğini söylüyor.
-Bu “sorumluluk bilinci duyma” çağrısının öncelikle öne çıkan tepkisinin “toplumun en aşağı tabakasından insanların senin ardına düştüğünü göre göre tutup sana mı inanacağız?” şeklinde olması köleleştirilmiş, ayak takımı haline getirilmiş insanların varlığını işaret eder ve Resullerin özgürleştirmeci çağrısını ilan eder.
-Önemli bir dipnotta Muhammed Esed, (11 Hud-27. ayetle ilgili) ezilenlerin durumu ve onları özgürleştirmek için gelen Resullerin pozisyon ve çağrılarını açıkça belirtmektedir: “Tüm peygamber kıssalarının -ve özellikle de Hz. İsa ve o’ndan sonra Muhammed (s)’inkinin- gösterdiği gibi, ilk müminlerin çoğu, ilahî mesajın, kendilerine bu dünyada daha adil ve eşitlikçi bir toplumsal düzen, ahirette de ebedî mutluluk vaad ettiği, toplumun aşağı sınıflarına mensup köleler, yoksullar ve ezilenler arasından çıkmıştır; ve peygamberlerin üstlendiği görev, bütünüyle bu devrimci karakteri sebebiyledir ki, kurulu düzeni elinde tutan, toplumun varlıklı ve imtiyazlı kişileri ve grupları katında daima hoşnutsuzluğa yol açmıştır.”
-Nuh’un “taşlanma-dışlanma” tehdidiyle karşılık görmesi resullerin mücadele süreçlerinde alışıldık bir durumdur.
-Ad toplumuna da Hûd peygamber Allah’a karşı sorumluluk bilinci duyma çağrısı yapıyor.
-128-130. ayetler onların azgınlıkları bağlamında oldukça önemli. Putlar, anıtlar dikmek ve hiç ölmeyecekmiş gibi malikâneler yapmak kınanıyor. Son dönemdeki muhafazakâr zenginleşmeciliğin inşaat tutkunluğu tartışmalarına açıklık getiren bir ilahi eleştiri ile karşı karşıyayız: “Her tepede cehalet eseri, [putperestçe] anıtlar, tapınaklar mı yükselteceksiniz? Ve sonsuza kadar yaşayacağınız kuruntusuyla, sapasağlam malikâneler mi edineceksiniz?”
-Semud kavmine gönderilen Salih Peygamberin kıssası 146-152. ayetlerde sosyal adaletin temelleri yer alıyor. Tüketimde aşırılık, servet içinde sınanma vurgularıyla.
-Lût Peygamberin kıssasında da azgınlaşan bir topluluk var. Kur’an, aşırı giden farklı türdeki kavimleri bir yelpaze olarak sunuyor: Ahlaki yozlaşma, ekonomik eşitsizlikler, içsel çürüme…
-Dolayısıyla Hz. Muhammed’e, peygamberlerin mücadelelerinin ortak ve farklı tarafları bir bütün halinde sunulmaktadır.
-Lut kıssasındaki ahlaki vurgu diğerlerinde olmayan yeni azgınlıklar dolayısıyladır.
-Medyen halkına Şuayb Peygamber geliyor ve aynı sorumluluk çağrısını o da yapıyor. 181-184. arası önemli; doğrudan sosyal adalet çağrısı yapılıyor: “Ölçüyü [her zaman ve herkese karşı] tam tutun; [başkalarının hakkını düzenbazca] eksilten kimselerden olmayın; ve [tarttığınız zaman] şaşmaz bir teraziyle tartın, insanları hak ettikleri şeylerden yoksun bırakmayın; ve yeryüzünde bozgunculuk yaparak karışıklık çıkarmayın.” [Asgari ücret eylemi de “insanları hak ettikleri şeylerden yoksun bırakmayın” vurgusunun bir gereğidir ya da insanların dillerini, kimliklerini, inançlarını her alanda özgürce kullanma/ifade etme ve yurtlarında özgürce yaşama hakkı.]
-Malları üzerinde dilediklerince tasarrufta bulunabilme hakkından Şuayb’ın dininin vazgeçmelerini istemesini Medyen Halkı kabul etmek istemiyor asla.
-205. ayette dünya hayatının tadını çıkarmak için onlara fırsat verdiğini söylüyor Allah. Dolayısıyla Resulullah’tan ve mü’minlerden istediği imtihan hatırlatılıyor. Nihai hüsran zalimlerindir.
-214. ayette “En yakınlarından başlayarak erişebileceğin herkesi uyar, seni izleyen mü’minlere kol kanat ger.” denilerek Hz. Peygambere bir strateji öneriliyor. 214-220 Resulu rahatlamaya dönük bir bölümdür.
-Özellikle 28 Şubatta moral motivasyonu bozulan Müslümanlar için bu sûrenin ve benzer sûrelerin itici gücü ortaktır.
-Sosyal/toplumsal hayata aksetmeyecek bir Müslümanlığın zamanla afyon tesiri yapabileceğini, çağlar boyunca bütün Resullerin adalet ve özgürlük mücadelesiyle ezilenleri özgürleştirmeye çalıştıkları ve Allah’a karşı sorumluluk bilinci duymamanın insanları köleleştirmek/ezmek olduğu sûrede öne çıkan vurgulardandır.
-Son ayette, devrim (inkılap) kavramının kullanılması önemlidir: “Ama inanan, dürüst ve erdemli davranışlar ortaya koyan, Allah’ı sıkça anan, (sadece) haksızlığa uğratıldıktan sonra kendilerini savunan ve haksızlık yapanların, hangi devrimle devrileceklerini er geç görecekleri (konusunda Allah’ın vaadine güvenen şairler) bu hükmün dışındadır! (26/227)”; burada sûrenin, doğrudan zalimleri ve onların devrilmelerini hedef alan karakteri öne çıkmaktadır.
Haber: Mustafa Özeke
İlk Müslümanlar; Hz. Ebubekir, Talha, Zübeyir b. Avvam, Osman b. Affan, Sad b. Vakkas, Abdurrahman b. Avf, Musab b. Ümeyir Mekke’nin önde gelen ve varlıklı ailelerindendir. Musab b.Ümeyir genç, diğerleri orta yaş grubu (35-40)dur. Toplumun zayıf bırakılmış kesimlerinden ilk dönem Yasir ailesi ve Bilal gibi az sayıda insan ilk iman edenler arasındadır