Köşe yazarlığı teknolojinin, dijital imkânların gelişmesiyle kendine yeni mecralar bulmuş, buna paralel olarak da yazar sayısında bir artış olmuştur.
Günümüzde birçok türde köşe yazısı yayımlanmaktadır. Bunların büyük bir çoğunluğu gündem akışı üzerine yorumlar ve tartışmaları içermektedir.
Her yazar kendi penceresinden gördüğünü yazar.
Bu pencereler bazen yazarın ideolojisi, bazen de yazdığı kanalın, mecranın ideolojisidir (düşüncesidir). Bu durumu ‘siyasal yazı ve eleştiri’ alanına koyabiliriz.
Sanat ve edebiyat alanında da çokça eleştiri ve özgün yorumlar vardır. Sanatta kimi zaman özgün olunabilirken, siyasete gelince bu özgünlük yok olabiliyor.
Bazı köşe yazarları yazdıkları konularda daha çok olay/durum hakkında bilgi verici nitelikte olabiliyor ve kendi yorumlarını çok fazla katmadan da okuyucuya değerlendirme fırsatı tanıyabiliyorlar. Ender rastlanan bu durumda, ‘yalnızca meseleyi gündeme almada etki sahibi’ olan köşe yazarı oluyor. Haberdar olduktan sonra, vicdanında ya da zihninde değerlendirme yapma şansına okuyucu nail olabiliyor.
Bir de toplumsal ve siyasal meseleden uzak, günlük gibi yazılan, yazarların kendi öz deneyimleri ve hayatlarıyla alâkadar yazılar da söz konusu… Bu yazılara muhatap olanlar genelde ilgi alanlarına giriyorsa yazıyla muhatap oluyorlar veyahut ünlenmiş ve ismi çokça duyulmuş statülü insan konumunda oldukları için muhatap da alınabiliyorlar. Buna örnek olarak yazarın gezi ve kamp üstüne bir derlemesi ya da mutfak ve gastronomi alanında yazılar, son dönem moda anlayışı gibi, çeşitli hobiler ya da sanatsal niteliği ağır basan yazılar verilebilir.
Hayvan hakları üzerine yazılan köşe yazıları vardır örneğin, bu yazılar bir hayvan sever tarafından sıklıkla takip edilebilir. Çünkü okuyan kişiye sesleniyordur zaten, bunu vicdan meselesi olarak gören bir kişi okuyordur bu yazıyı. Hiçbir canlı düşmanı, bu yazıları okumak ya da incelemekle uğraşmaz; canlıların önemiyle alakalı ilgili bir yayını kolay kolay satın almaz ya da izlemez. Çünkü ilgi alanında değildir.
Bir de çoğunluğun ilgisini çeken konular/durumlar vardır. Bu durumlar hakkında ise özellikle çokça yayın ve yazı bulunmaktadır. Bunun sebebi açıktır, ilgi görüyordur ve alıcısı çoktur. Şu an günümüzde büyük bir çoğunluk daha çok izlenme/okunma peşinde. Durum böyleyken, kimsenin de hakikati umursadığı yok gibi.
Köşe yazarlığı ve köşe yazıları aslında hem olumlu, hem de olumsuz bir etkiye sahiptir, diyebiliriz. İnsanlar bazı güven duydukları yazarların/gazetecilerin düşüncelerine ve yorumlarına değer veriyorlar. Köşe yazarlarının da devamlı olarak yazmakta olması statü sahibi olmaları bir yana, bu insanların destekleri sayesinde de devamlılıkları söz konusudur. Köşe yazarları bazen çok bilinmedik meseleler hakkında insanların göremedikleri yerlere işaret ederek, o konudan istifade etmelerini sağlayabiliyorlar.
Bu bir açıdan faydalı ve olumlu etkiye sahipken bir yandan olumsuz bir durumdur diyebiliriz. Olumlu ya da olumsuz etki gücüne sahip olmasını biraz da köşe yazarının bulunduğu mecra ve tutum da belirleyebilir. Çünkü her köşe yazarı kendi öz yorumunu ya da bulunduğu mecranın penceresinden baktığında gördüğünü ifade etmiyor.
Günümüzde maalesef insanlarımızın büyük bir çoğunluğu birilerinin hatırlatması ve değerlendirmesi olmaksızın bir konuda kanaatlerini belirtmekten sakınıyorlar. Özellikle de toplumsal mevzularda insanların inisiyatif almada, köşe yazarı dediğimiz kalem sahiplerinin etkisi son derece çoktur, diyebiliriz.
Öznel görüşlerinden ziyade objektif bir açı ve okuyucuya aralık bir kapı bırakarak yazılan yazılar elbette okuyucuyu kabul ve tasdik yerine düşünmeye ve yorumlamaya davet edecektir. Bence hepimizin ihtiyacı olan da budur.
Fakat içinde bulunduğumuz zamana dönüp bakacak olursak; sorgulayıcı ve eleştirel bir bakışa sahip bu yazarların ne yazık ki özgürce var olamadıklarını ve hak ettikleri muameleyi görmediklerine şahit olabiliriz.
Cezalar, sınırlandırmalar, tutuklamalar…
Etki alanımızda ‘körleşmek tavan yaptı’ diyebiliriz.
İnsanlarımız hazır fikirleri okumayı o kadar seviyorlar ki, vicdanen değerlendirilmesi hayati olan konularda bile hazır fikirlere koşabiliyorlar.
Kendi fikrimizin sahibi değiliz, başkalarının fikirleri ve yorumları bize sahip. Bu da yeterince olumsuz diyebileceğimiz türden bir gerçeklik.
Bizim için hala daha hayati olmaya devam eden şey; kendi öz varlığımıza ve insani değerlerimize yeniden aşina olmak ve olan biteni kendi iklimlerimizden değerlendirebilmek…
Aşina olmak bize her kapıyı açmasa bile, açılan kapıların ardındakileri sağlıklı bir şekilde görmemizi sağlayabilir.