” tolstoy:tembel ve yeteneksiz
bethoven:umutsuz
einstein:yavaş düşünüyor”
okuldan söylenenler…
eylüle yakışan bol yapraklı bir günde çocukların çığlık çığlıya koşuşturmasıdır bana göre. yaprak banyosu yapmalarıdır. serinlik ve esenliktir eylül.
ama hiç de öyle olmuyor. baskın gizli bir elin adam smithce çocukları toplayıp okula tıkıştırdığı bir ay oluyor eylül! ve ben bunu hem de eylülde yapanlara öfkemi büyütüyorum. pijamasız asık suratlı terliksiz annesiz bir çocuğun okulda ne yapabileceği konusunda endişelerim var kendimden biliyorum. okuldan nefret ederek büyüdüm ki bu bir çelişkidir çırpındıkça battım. hala okuyorum!
okulda zekamın bastırıldığına inananlardanım. buna benden başka inanan var mı bilmem ama öyle-varsa,okuldazekasıbastıranlarder,kurabliriz hep birlikte- okulda bir papağanmışçasına muamele görmem beraberinde zavallı hayvana olan sinirimi bir ömür arttırmıştır, bu yüzden, bu okul yüzünden ben papağanları hiç mi hiç sevemedim! ilkokulda öğretmenimiz aynı metni sınıftaki kırk kişiye okutur ve ben daha üçüncü kişiden sonra ister istemez ağzımı oynatmaya başlardım:
“dik durup dik oturmak görünüşte zor bir iş değildir başımızı kaldırıp göğsümüzü kabarttık mı olur biter olur biter ama beş dakika geçmeden gizli bir el alır ve bizi aşağıya doğru çeker bile..”
bu ilkokul ikinci sınıfta okuduğumuz metin. nasıl hatırladığıma herkes şaşırır. papağanlar için çok da zor değil.
okul deyince insanların geneli üçe ayrılır. ilkokul: zorunlu çaresizlik, ortaokul: mecburiyet, lise: gereksiz zorunlu çaresiz mecburiyetlik. ve anılarım da bu ayrımla birlikte üçe ayrılır. birincisini anlattım.
ortaokula dair girlfrend, boyfrend diye tekrarlayıp duran bir ingilizce hocası ve sıraya mini eteğiyle oturan zavallı sarı tarihçiyi nedendir bilmem unutamam. sonra okulun kapısında daha o zamandan açtığım başörtümü. okula yasak olduğundan belki inatla götürdüğüm çanta cebindeki çekirdeklerin kabuklarını tüm okula hırsla atışımı. bunun ilkokuldan gelen o metinle ve sarışın kadınla aynı zamanda başörtümle ilgili olabileceğini bunların arasındaki zikzak ilişkiyi şimdi anlayabiliyorum.
lisede deyince ise kendimi kelimelere vurmuşluğum,çok konuşmam, kravat ve hava da uçan bir kitap gelir aklıma. gene sarışın bir kadının,tarih tekerrürden ibarettir, söylediğine itiraz edip, hayır hocam yanılıyorsunuz atatürk.. dedikten sonra suratıma doğru hızla gelen bir kitabı önümdeki herkesin sağa sola fırlayışını, benim öylece dona kalıp kitabın yaptığı açıları gözümü kırpmadan izleyişimi hatırlıyorum.
kravata gelince: teneffüs de sıkılıp üç dört kişi kravatları bağlayıp okulu eğlenceli hala getirip biraz, olsun eğlenmek için bağladığımız kravatları ip haline getirip atlıyorduk ki müdürün çığlıklarıyla odasında bulduk kendimizi. siz ne yapıyorsunuz bu yaptığınız rejimi ayaklar altına almaktır! asiliktir! rezilliktir!
bu yazı anı şeklinde kaleme alınmış olup yetkililerce MEBe ulaştırılmasını tarafımdan arz ediyorum…çocukları okullara kaptırmayıp maalesef “alternatif” eğitim programları, düşünmem gerekiyor.hoşçakalın..
not:yazı soyadım gündüz iken aykırı edebiyat dergisinde yayınlanmıştır.
tuba kaplan