Siyah beyaz televizyon günlerinde bir Dallas muhabbetidir giderdi. Bizim evimizde televizyon yoktu. Köyümüzün her mahallesinde sadece birer hane televizyon sahibiydi ya, herkes Dallas’ı seyrederdi.
Ahşap evlerin duvarlarında, mısır serenlerinin daracık tahtalarında kötü adam JR. aleyhine yazılar yazılırdı. Kahrolsun JR! Siyasallaşma tecrübeleri henüz taze 12 Eylül rejimiyle yerle yeksan edilmiş halkımız kendini ancak böyle ifade ediyor olmalıydı.
JR’a bu kadar yüklenilmesini hazmedemezdim. Kardeşi Bob’ı tutardı bizim köyde herkes. “Neden abisine karşı?” diye sorardım onlara. “O kötü biri çünkü!” diye cevaplardı arkadaşlarım. Bob hiçbir zaman kahramanım olmadı. Onun sadece kravatını sevdim. Uzunca bağlanmış, yukarıda, gömleğinin boğazındaki düğmelenmemiş yerinden gevşetilerek ta beline kadar uzayan kravatını…
Bir gün kravat takarsam, benim de kravatım uzun olacaktı. Türk filmlerindeki tombiş amcaların kravatları kısaydı. Kocaman göbeklerinin üzerinde çok komik ve biçimsiz dururlardı ama Bob hem uzun boyluydu, hem kravatı uzundu. Kravat için en ideal ölçütler ondaydı.
Amerikan yaşamına ait ne varsa siyah beyaz kutudan çocukluğumuza, ailemize boşalıyordu işte. JR, sevimli kötücüllüğü ile kalbimizi kazanırken bizi küçük Amerika yapmanın sarhoşluğuyla pis pis sırıtıyor olmalıydı.