Halil İbrahim Yenigün, Özgür Yazarlar Birliği’nde (ÖYB), “Ölümünün 117. Yılında Cemaleddin Afgani: Mücadelesi ve Islah Mirası” başlıklı bir konuşma yaptı.
Türkiye’de yaşayan biriymiş gibi Afgani hakkında kitlesel bir karalama kampanyası olduğunu, hâlbuki Doğu toplumlarında Afgani’nin bir halk kahramanı olarak anılmakta olduğunu ve Türkiye’de Afgani’nin mesajı yerine hakkındaki dedikodulara yoğunlaşıldığını belirterek konuşmasına başlayan H. İbrahim Yenigün, Afgani hakkında oryantalist bir kirliliğin olduğunu ikinci sınıf oryantalist isimlerin ürettikleri tartışmalı malzemelerin bu kirliliği ortaya çıkaran asıl kaynaklar olduğunu ifade etti ve Nikki Keddie gibi isimlerin yalan yanlış aktarımlarının Türkiye’deki bu tartışmaları yönlendirdiğini sözlerine ekledi.
Kısa bir Afgani biyografisi veren Yenigün, 1882-83 Fransa’da Urvet’ul-Vuska’yı 18 sayı neşrettiğini, İran’da 1890-92 arasında Tütün İsyanını başlattığını hatırlattı ve “Bu isyan ilk kitle eylemidir. Sokağa çıkılıyor. Bildiriler, afişler basıldı, dağıtıldı. Bu isyan antikolonyal bir hareket olarak İngiliz şirketine verilen tütün imtiyazını iptal ettirdi.” dedi. Mısır’da kadroculuk hareketi içinde bulunduğunu, İstanbul’da verdiği konferans sonunda İstanbul’dan uzaklaştırıldığını söyleyen Yenigün, “Afgani’yi en baştakiler çağırıyor, sonra kovuyorlar. Her iktidar ilişkisi başarısızlıkla sonuçlanmıştır.” dedi ve Afgani’nin sonraları “Keşke mesajı en baştan halka ulaştırsaydım.” diye konuştuğunu aktardı.
Afgani’nin felsefeye hâkim bir isim olduğunu vurgulayan Yenigün onun kadroculuktan sonra ikinci büyük başarısının enternasyonal İslamcı yayıncılığı kurması bakımından Urvet’ul-Vuska’yı çıkarması olduğunu söyledi ve “Urvet’ul-Vuska, vizyonu ulus ötesi bir çalışmadır. Bu sayede mesajı her yerde karşılık bulmuştur. İngiliz emperyalizmine karşı ümit vermek, acze düşmemek, halkları uyandırmak çerçevesinde, İngilizlerin taktiklerini çözen makaleler yayımlamıştır. Bu yolla herkesi uyarmıştır. Stratejik analizler yapmıştır.” dedi ve Afgani’nin üçüncü başarısının kitlesel isyan, sokak eylemliliği (Tütün İsyanı) olduğunu ekledi. [Kadroculuk-Gazete-Sokak Hareketi]
Afgani’nin mücadelesinde öne çıkan ilkeleri 1. İçtihat, 2. Aklı aktifleştirmek, 3. Sahih İslam’a dönüş (ihyacılık), 4. İstibdata karşı şûracı hükümet, 5. Sömürgeciliğe karşı İslam birliği, 6. Mezhepçilikle mücadele, 7. Batı emperyalizmine karşı Doğu halklarının dayanışması (Müslüman-Hindu dayanışması gibi), 8. Medenileştirici bir proje, hem dayanışmacı hem rekabetçi (olumlu anlamda) şeklinde sekiz başlıkta değerlendiren Yenigün, “Afgani’de insanlığın kurtuluşu vizyonu vardır. Seyyid Kutup’ta da öyledir. İslamcılıktan fetihçi güdüleri anlamazlar.” dedi.
H. İbrahim Yenigün, “İnsanın temel özelliklerine yoğunlaşan Afgani, insan onurunu temel bir değer olarak görür ve siyasi projesinin tamamını bu çerçevede oluşturur. Dinin ahlaki anlayışını öne çıkarır.” tespitini yaptıktan sonra Afgani’nin “taassup” kavramını işlediği bir makalesinden bahsetti. Bu kavramı dayanışmacı bir mantıkla ele aldığını, yine bu kavramı dini ve kavmi dayanışma olarak işlediğini ve o dönmede aralarında bir çatışma görmediğini ifade etti ve izahat olarak da “O dönemde ortak emperyalist düşman olduğu için asimilasyoncu kavmiyetçilik olmadığından olumsuz anlaşılmamıştır. Dini asabiyeyi üstün görmüştür.” dedi.
Afgani’nin hükümet tasnifleri sonucunda tercihini cumhuriyetçilik olarak ortaya koyduğunu, istibdat ile şûracı hükümet ayrımı yaptığını, meşrutiyetçiliği sonuna kadar savunduğunu söyleyen Yenigün o dönem İslamcılarının Abdülhamit’in istibdatına karşı sert muhalefet yaptıklarını; insan onuruna uygun olduğu için şuracılığı savunduklarını hatırlattı. Afgani ve onun çizgisinde olanlara göre inhitatın nedeninin istibdat olduğunu vurgulayan Yenigün sözlerini “Afgani ıslah geleneğine aittir. İslamcılık ıslah ekolunun devamıdır. Islah ekolu de ihya ekolüyle iç içedir. Ra’d Suresinin 11. ayetini “anahtar ayet, slogan” olarak almışlardır. En temel sorunsal olarak inhitat sorunsalını görmüşlerdir.” diye tamamladı.
Haber: Melike Belkıs Örs
Not: Konuşmanın tam metni Tasfiye Dergisinin 47. sayısında yayımlanacaktır.