güneş üfledi soluğunu şehrin yüzüne
sabah ince bir çığlıkla başladı
ahşap kapılar ve babamın her yaz geçtiği sokaklar
kim kime neyi itiraf edebilir şimdi
kış olsa kefenlenir hüzne çıkan tüm yollar
baharda yüzü ağarır kalbi çukura düşenin
fakat takvimsiz bir aydınlık
bir yağmur belki kırkindi
yağıyor durmadan taşın üstüne
büyüyebilseydi o resim o aydınlık o sabah
taş sıcak bir yuva olurdu
çepeçevre saran duvarı belki gülşenin
ben mevsimlik hevesler olmasın isterim
parmak uçlarıyla kelimelenmiş kitap
kendi ateşinde çok sesli ahşap
gibi çatırdayınca
fısıldasın taş duvardaki yorgunluğu rüzgarın:
şeytan yalnızca bir düşüncedir
kovulmuş düşünceler var içimde
köşede çocuklar ilk düğümlerini çözer
yumakları yuvarlanır alnıma yakın yerlere
açılan ipliğinin savruluşunu izleyen ihtiyar
daha çok gençlerin son düğümünün
hatırınadır mumların titreyen ışığı
alev ancak böyle bir sonda üşür
orada hiçbir şehir kurulmamış gibi
hiçbir ağaç yaprak dökmemiş
sonra dağılıyor toz bulutu
çöl karışıyor kirpiklerime
kovunca düşünceleri
dünya kalıyor geride
cebimde alın yazım ve sır
boyuna dargın bir dünya aradım