12 Eylül ile hesaplaşmaktan bahsedenler, ya 12 Eylülün bu günlere uzanan kanallarını görmek istemiyorlar ya da nostalji yaparak rahatlamayı tercih ediyorlar. Darbe günlerinde büyük acılar yaşayanlar için 12 Eylül ile sembolik bir hesaplaşmanın bile önemli olduğunu biliyorum. Referandumda bu nedenle evet deme eğilimlerini yansıtan Kürt, sosyalist ya da ülkücülerin duygu dünyalarının kaba biçimde istismar edildiğine inanıyorum. Mağdurların 12 Eylül ile hesaplaşma konusundaki hassasiyetlerinin, uygulamada hiçbir karşılığı olmayan bir mevzuat değişikliği sandığa devşirilmesi de Türkiye Devleti için bir başarı olarak görülmelidir.
MGK, YÖK, Diyanet gibi kurumların hiç birisini tartışmaya bile açmadan darbecilerden hesap sormak nasıl mümkün olacak? Konsey üyelerinin ölenlerine devlet töreni düzenleyen, yaşayanlarına köşk gezisi düzenleyen bir zihin dünyası ile hangi hesaplaşmadan bahsediyoruz ?
Devam eden 12 Eylül mü daha önceliklidir, biten 12 Eylül mü? Kenan Evren ve konsey üyelerinin prestijli konumu 12 Eylül’ün tarih olmuş boyutunu yansıtır. Tarihi vicdan önünde zaten hak ettiği yeri bulmuş birkaç ihtiyar hakkında dava açmayı umanlar bugün devam eden zulmü görmezlikten gelmeyi tercih ediyorlarsa egoist bir tutum takınıyorlar demektir. Geçmişle hesaplaşma bugün ve yarın benzer süreçlerin yaşanmaması açısından anlamlıdır. Benzer uygulamalar farklı biçim ve tonlarda devam ederken bir hesaplaşmadan bahsetmek kendimizi kandırmaktır.
Domuzdan bir kıl koparmanın bile önemli olduğunu düşünenlere iki küçük sorum var. Ölmüş domuzdan kıl koparmanın bir anlamı olabilir mi? Ki ben 12 Eylül’ün çoktan tedavülden kalkmış aktörleri ile hesaplaşmaya çalıştığımızı düşünüyorum. Dimdik ayakta olan ve hayatımızı zehir etmeye devam eden domuzlar için ise, bir kıl koparmanın onları daha saldırgan bir hale getirmekten başka bir sonucu olabilir mi?
Bugün bize 12 Eylül ile hesaplaşmak için evet oyu verin diyen siyasiler, kendileri 12 Eylülün mirası olan kurumlardan beslenmeye devam ediyorlar. YÖK başkanı değişti ama üniversitelerde keyfi atamalar Cumhurbaşkanının da desteği ile devam ediyor. Değişimden anlamamız gereken, aktörlerin değişmesi midir, uygulamaların değişmesi mi olmalıdır ?
Toplumsal yozlaşmanın teşvikine dayanan tüketim kültürü gibi doğrudan devletle ilişkili görülmeyen alanları bir tarafa bırakıyorum. Devlet televizyonunda yönetim değişikliği neyi değiştirdi. Yine iktidar lehine bir kaba propaganda dili egemen. İktidar kimse devlet televizyonu da ondan yana yayın yapıyor. Tarafsızlık sadece kulağa hoş gelen bir slogan olarak duruyor. Eğlence kültüründe hiçbir değişiklik söz konusu değil. Kimi gazete ve televizyonlar iktidar yanlısı çevreler tarafından satın alındı. Yayın ilkelerinde hiçbir değişiklik söz konusu değil. Yine mayolu, iç çamaşırlı kadın resimleri ile satış yapma hevesi, yine muhalifler aleyhine egemenlerin ağzı ile haber yapma alışkanlığı devam ediyor. Sadece yeni konsepte ayak uyduramayan köşe yazarları ile akçalı işlerin muhatapları değişiyor.
Örnekleri çoğaltmaya daha fazla ihtiyaç olmadığını sanıyorum. Bu anlayışla ne vahşi kapitalizmle hesaplaşmak mümkündür, ne de faşizmle. Bu ikisi ile hesaplaşmadan 12 Eylül ile nasıl hesaplaşacağımızı ben bilmiyorum.
12 Eylül 2010 dan sonra, hukuk düzeninin toplumsal hayata yansıması açısından çok şeyin değişmeyeceğini söylemek umutsuzluk değil gerçekçiliktir. Siyaseten yaşanabilecek değişim ise bizim ortaya koyacağımız kararlı muhalif tavırla söz konusu olabilir. İktidar ya da ana muhalefet partileri arasında saf tercihi yaparak toplumsal tepkinin gazını almak isteyenlerin oyununa alet olmamalıyız. Ne çözümü AKP’den kurtulmaya endeksleyerek “hayır” cephesinde saf tutanlar, ne de “evet” oyu verdiğimizde statükoyla hesaplaşmayı düşünenler gerçeği söylemiyorlar.
Kapalı kapılar ardında her türlü kirli ve karanlık ilişkiyi devam ettirenler, evet diyenlerle hayır diyenler arasındaki horoz dövüşü sayesinde, bir süre daha egemenliklerini devam ettirmiş olacaklar. Onlar çalmaya devam edecek biz yoksulluğa katlanmaya devam edeceğiz. Onlar demokrasi ya da vatanseverlik edebiyatı yapmaya devem edecek, bizim çocuklarımız yasaklarla yaşamaya ya da vatan için ölmeye devam edecekler.
hayata ideolojik bakmak bu demek aslında …kaybettiğimizi bulmamız gerek…
Türkiye Cumhuriyeti devletinin Erdogan Hükümeti ile yokedildigini halen nasil olup da göremiyorsunuz , sasiyorum , Ergenekon , Tüklerin türeyis destanidir , Bunlar varolmayan bir örgüte bu ismi verip Türklüge hakaret etmislerdir , Ülkenin bütün kaynaklarini yabancilara peskes cekmisler ve bunu yaparken hem efendilerini memnun etmisler hemde ceplerine para girmistir , Insanlar Aptal olabilir , saf ta Lakin bu yapilanlari görememek , Bu referandumun zaten elinde hicbir kaynagi kalmamis olan TC nin parcalanma sürecinin basi oldugunu görememek , ya kasti bir vatan hainligidir yada safligin su katilmamislik derecesidir. Bu kadar cehalet ancak egitimle olur , Bu halki kim egitmisse tapigi en büyük degelre Küfrediyorum (ki bu degerlerinin Para oldugu da asikardir)