TOKAD Niksar Temsilciliği “Toplumsal Hayatta Mü’min Kadın” konulu seminerle birinci dönem programlarını tamamladı.
Semineri sunan TOKAD Niksar Temsilcisi Hilal Çetin konuşmasına genelde “kadın” özelde “mü’min kadın” konularında açıklamalarda bulunarak başladı. 80 sonralarında başörtülü kızların üniversitelerde çoğalmasıyla ivme kazanan, okullarından mezun olanların pek çok alanda görev almasıyla daha da tırmanan tartışmalara değindi. “Başörtülü kadınların toplumsal hayatta görünür olmaları hem geleneksel çevrelerin hem de egemen sistemin yoğun tepki ve eleştirilerine neden olmuştur. Geleneksel çevreler Kur’an dışı inanışları nedeniyle kadının toplumsal hayatta var olmasını kabul etmezken; egemen çevreler ise batılılaşma projelerine tehdit olarak algıladıkları için mü’min kadını eve döndürmek istemektedir. Gelenek Tevrat ve İsrailiyat kaynaklı ‘lanetli kadın’ yaklaşımını aynen benimsemekte ve onu ‘aklı ve dini eksik’, ‘fitne’ olarak değerlendirmekte, dini, sosyal, ekonomik hiçbir sorumluluk üstlenemeyeceğini, yalnız çocuk bakımı ve eşine itaatten sorumlu olduğunu iddia etmektedir. Kimi rivayetler okuma yazma öğrenmesini bile çok görmekte özellikle bazı surelerin kesinlikle kadınlara okutulmamasını öğütlemektedir. Bu çift kutuplu kuşatma karşısında Müslüman kadın “ne düşünmeli?”, “nasıl hareket etmelidir?” sorusuna “Kur’an nasıl cevap vermektedir?” diye soran Çetin konuşmasının devamında şu tespitlerde bulundu:
Kadınlar ve erkekler İslami davetin tüm aşamalarında birlikte hareket etmişler, dayanışma içerisinde olmuşlardır. Erkam’ın evinde Kur’an okurken, tebliğ yaparken, işkence görürken, Kabe’ye yürürken, hicret ederken, cihad ederken, şehid olurken omuz omuza mücadele etmişlerdir. Kadının evde oturması gerektiği inancı, yabancı kimseyle hiçbir şekilde muhatab olmaması gerektiği inancı vahyin doğru okunmaması, yanlış yorumlanması sonucu oluşmuş hurafelerdir.
Kur’an kadının yaratılış amacının erkek olduğu, kaburga kemiğinden yaratıldığı düşüncesini kabul etmez. Tüm insanların aynı ‘öz’den, ‘tek nefs’ten yaratıldığını anlatır. Havva’nın aldatan kadın olduğu inancını kabul etmez, yasak meyveyi ‘her ikisinin birlikte’ yediğini ifade eder. Bu anlamda Havva’nın itibarını iade etmiştir. Sevgi, rahmet, sorumluluk bilinci gibi aileyi ve toplumu koruyan değerleri kadına değil insana öğütler. Allah’ın tüm emirleri, haramlar ve helaller, tüm görevler kadınıyla erkeğiyle tüm inananlar içindir.
Kur’an ayetleri kadın ve sorumluluklarını hem teorik hem pratik düzeyde tafsilatıyla açıklar. Kadın kahramanları üzerinden tüm ayrımcılıklar, eşitsizlikler gibi cins ayrımını da ortadan kaldırır.
‘Mü’min erkekler ve mü’min kadınlar birbirlerinin velileridirler. İyiliği emreder, kötülükten alıkoyarlar, namazı dosdoğru kılarlar, zekatı verirler ve Allah’a ve Rasul’e itaat ederler…(Tevbe/71)
Siyah, köle ve kadın olarak en alt sınıfı temsil eden “Hacer” ve onun bize bıraktığı hatıralar, yeryüzünün en zorba zalimlerinden birine eş olmuş, onun zulmüne karşı dimdik durabilmiş, Musa’yı ölmekten kurtaran, ona annelik yapan kraliçe “Asiye”, akıllı, sağduyulu, kendini ve halkını doğruya ulaştırmayı başarmış olan “Belkıs”, ataerkil Yahudi geleneğinin pek çok tabusu elleriyle kırılan “Meryem”, İslam öncesinde de sonrasında da mükemmel bir şahsiyete sahip olan, Rasulullahı son nefesine kadar var gücüyle destekleyen “Hatice” ve onlar gibi sayısız mü’min kadın anlaşılıp yaşanmayı bekliyor. Ne var ki kaç kadının evinin sıcak, rahat ve konforundan vazgeçip hayatın ve mücadelenin sorumluluğuna, zorluklarına talip olduğu, zamanının Asiyesi, Meryemi, Haticesi olmak isteyeceği meçhul…
Sonuç olarak Allah yeryüzünün sorumluluğunu/hilafeti kadın/erkek tüm insanlara yüklemiştir. Adalet, erdem, ahlak, iyilik mücadelesi cinsiyet değil iman mücadelesidir. Kimin daha üstün olduğu gibi anlamsız, sonuçsuz, faydasız tartışmaları bir kenara bırakıp, vahyin şahitliğini yapabilmek için kadınıyla erkeğiyle; evde, işte, sokakta, okulda, yaşamın tüm alanlarında omuz omuza büyük bir mücadeleyi yükseltmemiz zorunludur.
Haber: Zehra UÇMA, Niksar
www.tokad.org