Ümit Aktaş’ın Kitabevi romanı bir dönem İslamcılığına odaklanıyor.
Kabaca 28 Şubat öncesine kadar kitabevleri üzerinden ilerleyen bir İslamcılık vardır Türkiye’de. Anadolu’nun dört bir tarafına serpilmiş, il ve ilçelerde İslam’ın anlaşılması çabasına omuz vermiş bir hareket olarak siyasal tarihimizde önemli bir dönemdir kitabevleri dönemi. Siyasal diyoruz, çünkü salt bir anlama çabası olarak bakılamayacak bir dönemdir; açık reddiyeler üzerine kuruludur, diğer yandan da modelini oluşturamasa, örgütlü aşamaya geçemese de devrimci bir söyleme sahiptir.
Ümit Aktaş, İstanbul merkezli İslami Hareketliliğin Anadolu’yla düşünsel ve siyasal çerçevede ilişkilendirilen serüvenini anlatıyor romanda. İstanbul’un özgül ağırlığı romanda hissettirilip vurgulansa da roman ağırlıklı olarak Anadolu’nun doğusuna, daha çok Kürt illerine odaklanıyor.
Türkiye İslamcılığına ilişkin tartışmalarda önemli bir belge olarak kayda geçmesi gereken Kitabevi romanı İslamcılığın düşünsel ve örgütsel rotasını bulamamış bir dönemselliğini resmediyor denebilir.
Özellikle Kürt illerinde PKK’nın da yükseldiği yıllara denk geldiği için devlet de hesaba katıldığında üç; farklı halk kesimleri de çerçeveye dâhil edildiğinde dört halkanın iç içe geçmişliği romanda kendini gösteriyor.
Roman boyunca anlatılanlara bakıldığında İslami kesimleri sarsan düşünsel bir hareketlilik kendini göstermekte, bu oturmamışlık hâli bazı fevri, problemli siyasal çıkışlara sebebiyet vermekte, bir yandan da bazı kişi ve çevrelerin harekete katılmasını engellemektedir. Gizlilikle açıklık arasındaki gerilim, mesajın toplumla açık bir şekilde paylaşılamayışı, her zaman kişi ve grupların üzerinde bir bulut gibi dolaşan tedirginlik dönemin psikolojisi olarak romana başarılı bir şekilde sirayet etmiş denebilir.
Dönem için düşünce ve siyasallığın temerküz ettiği kitabevlerinin rolü büyüktür. Roman kahramanı, yönettiği kitabevini farklı düşüncelere açmak istemektedir ancak abi rolündeki kişiler farklı düşüncelerden fazlaca hoşlanmazlar. Benzer bir şekilde kahramanın çocukluğundan üniversite yıllarına başka bir damardan ilerleyerek oluşan sanatçı muhayyilesinin İslami Hareket bünyesinde pek kabul görmemesi, yer yer tahfif edilmesi de İslamcılık tartışmalarında ayrıca başka başlıklar altında ele alınmalıdır.
Kitabevleri etrafında toplanan kalabalıklar hakikat taliplileri olarak elbette bir kıymete sahiptirler ancak bu enerjilerini toplumla buluşturup adalet ve özgürlük mücadelesine teksif edecek bir örgütlülüğe ulaşamazlar. Bazı gizli hareketlerin lokal çıkışları İslami Hareketin terörize edilmesine yol açmış, bu nedenle mesaj heba edilmiştir. Roman, kıymetli arayışların oturaklı, açık, mesajıyla toplumu buluşturabilmeye muvaffak olmuş siyasal örgütlenmelere ulaşamamışlığı ile bitiyor. Bu manada dönemin fotoğrafını doğru bir şekilde çekmiştir denilebilir.
Ümit Aktaş’ın romanından sonra, yazılışı itibariyle eski ama tema/konu itibariyle onun devamı niteliğinde sayılabilecek Necip Tosun öykülerini okumak farklı bir tecrübe ve değerlendirme imkânı sunabilir okuyucuya. Bunu da hatırlatmadan geçmeyelim.
Kitabevi, Ümit Aktaş, 192 sayfa, Mana Yayınları, Eylül 2014, İstanbul