“Vicdani Ret”, Tağutun Askeri Olmayı Reddetmek midir? | Erdal Kurgan

Hayata müdahalenin adıdır vahiy. “Dil”den başlayarak yeniden inşanın adı… Mekke uluları, hazreti peygamberden (Allah’ın selamı O’nun üzerine olsun) bahsederken anlamadıkları bir sözden dem vurulduğunu söylüyorlardı. Anlamıyorlardı, çünkü karşılaştıkları bu “dil” anlam dünyalarını allak bullak etmişti. “İlah” dedikleri şeylerin ilah olmadığı, kâfir dediklerinin çiftçi olmadığı dahası ahiret dedikleri şeyin ölümden sonraya tekabül ettiğini anlamıyorlardı. Ya da anlamak istemiyorlardı. Fakat ümmî olan, döndüğünde tüm bedeniyle dönen O zat, etrafında koparılan onca gürültüye aldırış etmeden davetine devam etti. Yeri geldi adaletin hâkim olması, adaletin ayakta kalması için kıyam etti. Ama tüm bunlar dilde inşa edildikten sonra pratiğe döküldü.

Postmodern felsefeyle beraber yanlış da olsa bir merkeze sahip olan gâvur zihni, o meşhur ilahını yani “rasyonel aklı” kaybetti. Artık o akıl herhangi bir çözüm sunamıyor. Zira kendisine olan iman yani güven kırılmış durumda. Gâvur zihin için sığınılacak tek liman kaldı: Dil.

Kemiği olmayan dilin her şekle girmesiyle hayatiyetini sağlamaya çalışan bu neo-gavur dil, dün olduğu gibi bugün de bir hayatı inşa etme derdinde. Kavramların için boşaltıp tekrar doldurmaya çalışmasının altında yatan da bu. Peki, direkt dile müdahale eden ve yeni bir anlam dünyası inşa eden vahiy, bu mezkûr süreçten etkilenmiyorken Müslümanlar için aynı şey söylenebilir mi? Bundan pek emin değilim.

Kuşatılmış bir hayatta referansınızla olan ilişkiniz sağlam değilse mihverinizin kayması an meselesidir, belki de mihveriniz çoktan kaydı da farkında değilsiniz, kim bilir? Türkiye’nin aktüel tartışmalarında bunu çokça görmek mümkün…  Özellikle Kemalist baskılara karşı geliştirilen savunma reflekslerinde maalesef bu mihver kayması hep ortaya çıkıyor. Başörtüsü yasağı tartışmaları, ötekileştirme-ayrımcılık tartışmaları, toplumsal yaşam pratiği ve biraradalık tartışmaları bunlardan sadece birkaçı. Son günlerde revaçta olanı da Vicdani ret.

Öncelikle şunu kaydetmek gerek: Militarizmi ve anti militarizmi tartışmadan “vicdani ret”i tartışmak hep eksik kalacaktır. Nedir militarizm? Ve buna karşı olan anti militarizm? Gavurlar kendilerine ait bu mefhumu  “askeri altkültüre ait değerlerin toplumun egemen değerleri olarak algılanması” olarak anlıyor. Toplumsal örgütlenmede başvurulan temel değerler askerî karaktere sahiptir. Fakat militarizm sadece bununla sınırlı tanımlanmamakta. Askerî çağrıştıran her değer militarist olabilmekte, iş bu militarizm de zulümle eşdeğer kabul edildiği için karşı çıkılmaktadır. Cennetin kılıçların gölgesinde –biraz önceki tanıma göre bu askeri altkültüre ait bir değer– olduğunu buyuran bir peygambere inanan mü’minin tavrı bu konuda “ne olur”, “ne olmalıdır” çok da karmaşık bir konu olmasa gerektir.

Kavramların kendilerinden çok yaptıkları çağrışımlar üzerinden tartışmalar yürütülmekte. “Ötekileştirme” dendiğinde herkes bunun bir ayrımcılık olduğunu ve dolayısıyla da karşı çıkılması gereken bir duruma işaret ettiğini dile getiriyor. Oysa “kendi”ni tanımlayan herkesin bir anlamda kendi gibi olmayanları ötekileştirdiğini gözden kaçıranlar, ötekileştirmeyin diyenlerin de ötekileştirenleri ötekileştirdiklerini göremiyor. Hakikatte ise asıl olan ötekileştimemek değil, ötekiyle kurduğunuz ilişkinin hangi zeminde olduğu. Yani ötekiyle kurulan ilişkide adaletin işletilip işletilmediğidir aslolan. Militarizm ve vicdani ret tartışmaları da bu minvalde sürüp gitmekte. Kendini “Müslüman” olarak tanımlayan birinin referansları karşılaşacağı durumlarda takınması gereken tavrın ilkelerini belirlemiştir.

Adalet kavramına yapılan vurgu müslümanın toplumsal görevlerini anlamada bize yardımcı olabilir. En başta Allah’ın ilahlık hakkını O’na teslim ederek adaletli davranmaya çağrılan müslüman, ardından da diğer insanlara zulüm etmekten alıkonularak adalete davet edilmektedir. Adil olmak demek herzaman savaştan uzak olmak anlamına gelmiyor, yeri geldiğinde savaşmaktan kaçmak adalete ihanet anlamına gelebiliyor. Mazlumları zulümden kurtarmayı Allah azze ve celle müslümanlar üzerine bir sorumluluk olarak yüklediğinden beri müslümanlar askeriye ile ve ona ait değerlerle içiçe.

Tağutî bir düzenin askeri olmayı kabul etmemekle vicdani retçi olmak arasında fark var. Başından beri anlatmaya çalıştığım şey bize ait dili konuşmadan yaptığımız her eylemin bir şekilde bizi dönüştürüyor olması. Dün başörtüsünü demokratik bir hak olarak savunduğumuz için eşcinsellere de aynı hakkı savunmamızı bekleyenler haksız değil. Başörtmek salt demokratik bir haksa cinsel tercihinde özgür olmak da –aynı paradigma içerisinde– demokratik bir haktır. Kullandığı dil kendi çıkarlarına hizmet ettiğinde sonuna kadar savunurken inandığı değerlere ters düştüğünde bu dilden uzak durmak ilkesizlik, pragmatistlik, hatta bir adım ötesine geçelim, oportünistliktir. Bunların hiçbiri Müslümana ait sıfatlara tekabül etmiyor. Başörtüsü müslüman için demokratik bir hak olmadığı gibi eşcinsellik de kabul edilebilecek, hoşgörülebilecek, tolere edilebilecek bir davranış değil. Bu bağlamda vicdani ret de savunulabilecek kadar sağlam bir zemini işaret etmiyor.

“Vicdani ret”, ulus-devlet paradigması içerisinde anlamlıdır. Kaldı ki iktidarın vicdani retle çok da derdi olduğu söylenemez. Onun derdi “imanî retçi”lerle… Enver Aydemir’in, ecrini Allah verecektir mutlaka, karşı karşıya kaldığı durumla herhangi bir vicdani retçininki aynı değil. Sayıları yüzleri çoktan aşan bunca insan varken niçin Aydemir’in bu kadar üzerine gidildi? Çünkü o her fırsatta ideolojik kabullerini içselleştiremeyeceği bir iktidarın askeri olmasının imanına zarar getirdiğini dile getirdi. O herhangi bir ulus-devletin askeri olamayacağını, dolayısıyla onlarla aynı dili konuşmadığını söyledi/söylüyor.

Birileri bugün “vicdani ret”i kıyasıya savunanlardan yarın mutlaka askeri direnişe karşı olmalarını da isteyecektir. savaşa karşı olmalarını istedikleri gibi… Oysa kutsalları çiğnenen, namusu kirletilen ve özgürlüğü ellerinden alınanların gideceği tek onurlu yol direniş, yapacakları tek onurlu şey savaşmaktır. Müslümanların bu savaşın hangi safında olduğu gayet aşikar; onlar Tağuttan da askerlerinden de uzaktırlar. Ama kuşandığı zırhı çıkarmayan peygamberin ümmeti olduklarının da farkındadırlar…

Etiket(ler): , .Yer işareti koy Kalıcı Bağlantı.

“Vicdani Ret”, Tağutun Askeri Olmayı Reddetmek midir? | Erdal Kurgan için 6 cevap

  1. Nebiye Arı diyorki:

    Bence yazıda parçacı bir yaklaşım söz konusu. bu yazı için tam da dışardan bir yazı diyebilirim. vicdani red kavramı esasında 2 büyük kanaate ayrılıyor birincisinde; ‘öldürmek her koşulda yanlıştır’ (pasifist red), ikincisinde ise; Zorun kullanımı bazı durumlarda meşrudur, ama başka bazı durumlarda değildir ve dolayısıyla reddetmek bir gerekliliktir (askerlik hizmetinin kısmi reddi). Ve vicdani retçiler arasında da böyle konular konuşuluyor-tartışılıyor ve özellikle müslümanların sadece bu sistemde askerlik yapmayı reddettiğini de biliyorlar ve böyle kabul ediyorlar.
    ayrıca vicdani retçiler arasnda da anarşist, sosyalist gibi bir takım ideolojilerden gelen insanlar olduğu için bizdeki cihat anlayışının onlarda da şiddet ve savaş/mücadele olarak yer aldığını göz önünde bulundurursak yazarın dediği gibi bir tehlikenin varlığından söz etmek anlamsız oluyor sanki.

  2. Yekru diyorki:

    “”“Vicdani ret”, ulus-devlet paradigması içerisinde anlamlıdır. Kaldı ki iktidarın vicdani retle çok da derdi olduğu söylenemez. Onun derdi “imanî retçi”lerle””
    Bu tespit yerinde bir tespit; Türkiye de halkın dini hassasiyetini kullananların hiç mi hiç hoşuna gitmiyor doğal olarak.

  3. çamur diyorki:

    neden ayrıştırılıyor anlamadım; imani retçiler, vicdani retçiler. sonuçta bir insan bir yaptırıma, fikre karşı duruyorsa, bu demektir ki aksine iman ediyor. ve sistemin derdi tüm başkaldıranlardır. eyvallah din temelli yaklaşımlar halkta daha hızlı karşılık bulur. ama ortak değer “insan”sa bu ayrımı yapmayı doğru bulmuyorum. bir de bu jargon, dil tartışmaları fazlaca şekilsel kalıyor, pratik bu denli hızla akarken, durumlar sürekli değişirken… propaganda değil tebliğ demek, işte ezilen değil mustazaf demek vs. anlamsız ve şekilci kaygılar.
    insanlar bunlara takıldıkça “yolda olmak” bir türlü gerçekleşemeyecektir.

  4. ozgursahne diyorki:

    ayrıştırılma gerekçesi açık: mutlak manada bir retten mi bahsediyoruz ki bu durumda müslümanların savaşması gerektiği durumlardaki tercihleri ne olacaktır?
    “ben, burada inancımdan dolayı savaşamam ancak şurada savaşmam gerekiyor, kimse kusura bakmasın” anlamında yani…

  5. Hüseyin Ahmed diyorki:

    Muhalefet ortak, karşı çıkanlar ortak ne gerek var ayrım yapmaya ne demek oluyor ? Müslümansak ayrıyız, konu sadece halk değil, konu müslüman olduğumuz için birşeylere karşı olmak ve bunu söylemlerimizde de diğer herşeyden, her ideolojiden ayrıştırmak gerekiyor. Kurandan ve Rasulun hayatından örnekler vermek ve Kurani kavramlarla konuşmak gerekiyor. Batılı seküler kavramlarla mı konuşalım Allah aşkına ? Tepki asla aynı ve ortak değildir, birisi Kurani tepki, diğerleri değil !!!!!

  6. m. ali başaran diyorki:

    vicdani red “demokrasi” gibi bir kavram değil ki.
    la demek, reddetmek, bunu müslüman bir vicdan ile, iman ile yapmak, akleden bir kalbe dayandırmak
    bir eksen kayması yaratmaz.
    başörtüsünü demoktarik hak bağlamında ele almanın eşcinselliği de savunmayı ilkesel olarak gerekli kılması örneği burada işe yaramaz.
    vicdani ret meselesi şu örneğe benzer müslüman için:
    bir müslümanın şiiri islam şiiri olası için içinde namaz, seccade, Allah, Tevhid, vahiy gibi kelimeler, kavramlar bulundurmak zorunda değilse, imana dayalı bir redde vicdan başlığının konulmuş olması da da sorun değil.
    gavurlardan “cihadı kabul eden kişinin vicdani retçi olamayacağı” tezini savunup vicdani retçilerin enver aydemir’e desteğine şiddetle karşı çıkan küçük bir grup olmuştu.
    onlar tasfiye oldu.
    tasfiye’de yazılan bu yazı da tasfiye olmuş böylesi bir düşüncenin aksi’dir bana kalırsa.
    vicdani ret mücadelesine (teorik ve pratik anlamda) bakıldığında, sistemin sadece enver aydemir’e “taktığı”, en çok veya adamakıllı bir tek onun üzerine gidildiği de doğru değil.
    öte yandan bu blok’ta (vicdani reddi geçelim o halde) imani ret diyen bir yazı veya habere rastlamadık. bu da,kaybedegeldiğimiz devasa bir iman imtihan alanı olan zorunlu askerlik alanının mücadelemizde ön sıralarda yer almadığını gösteriyor. bu da bence bir eksikliğe, boşluğa işaret ediyor. Önemli bir şey “boş” veriliyor.
    zorunlu eğitim!?
    burda!
    zorunlu askerlik!?
    burda!
    müslümanlar!?
    nerde?

    nerdeyiz?

Bir yanıt yazın