Af diliyorum.
Kara parçalarına verdikleri insan sayısı umurumda değil. Her düşüncemizi tahakküm altında tutmaya çalışan yaptırımlar zincirinde olmaktan rahatsızız. Ses çıkarmak isteyenler ayaklar altına alınan bir fanusun içinde. Karunlar ve Kabillerin piyasa hırsları, ortada ne Nuh’un gemisini ne Musa’nın asasını bırakacak… Sahnede bize hiçbir zaman mikrofon uzatılmayacak, biliyoruz. Belki uzaktan bir bomba.. Çünkü bazen insanlar gerçeği gösterdikleri için kaybetmişlerdir. Sokrates yanlış demiştir, İsa yanlış demiştir. ‘Bu yaptığınız yanlış’, ‘bakın yavaş yavaş ölüyoruz’ demek sizi her zaman bir çarmıha gerecektir. Dillerinde bir ayet ellerinde bir zulüm borusu çalan ademoğluna gerçeği göstermek sizi düşman yapmaktan öteye geçirmez. Kendi usulleriyle belki şarap içirecek Sokrates olacaksınız, belki bir çapraz tahta getirilecek önünüze. Nerden bilebiliriz, belki bir göz oda verilecek tüm hayatınız için. Peki ya korku? Ah, demek istiyorum ki korku hayattaki en hakiki yoksunluktur. İlk önce sıraya dizerler. Sonra tel örgüler ve biz sizdeniz çağrıları. Bu yoksunluktur, korkudur. Benden -parası, sahnesi ve alkışları bol olanından- korkmalısınız demektir. İşte böyle bir anda banka kuyrukları uzun olur. Çünkü para lazımdır. Korkutmak için bolca para. Silah için para. Hizaya girmeyeceğim, o zaman para. Hani inandığınız o temeller? Hani kırkta biri dediğiniz? Öldürmenin pespaye bir düşmanlık olduğu nerede kaldı? Deme öyle, biz daha çok çalışıp daha çok para kazananlardan olmalıyız. Daha çok öldürüp bunu meşru göstermek kalbimizde yatıyordur . Ölmemiştir zulüm, zulüm yapanlar için.
Yitirip, öldürüp, kesip atıp öylece gitmek kolaydır. Ama bazen insan, bir şeyleri görür. Sahnedekilerin ellerine çimento bulaşmıştır, kan, kömür. Daha niceleri. Yaktıkları canların kefareti olarak ilahi okumayı da bilirler, şiir söylemeyi de. Doğmak ve ölmek arasında bizleri hangi köşeye atacaklarını konuşup dururken arkalarında alkışlayanları vardır. Masada kazananlar ve kaybetmek zorunda kalanlar vardır. Kaybedenlerden olmak peşlerinden sürüklenmek demektir. Eğer kazanma dediğiniz tokluğa galip gelip açlığa kör olmaksa uzak durun bizden. Biz kara parçasından önce bir çocuğa değer vermemiz gerektiğini düşündük hep. Vahiy bize bunu öğretti. Bize ilahi değil hakkı öğretti. Yanımızda kaybedenler, bir gün terk edeceğiz bu insanlığı. Gemi yapacağız, asa vuracağız, yükseklere değil yanlarına geçip konuşacağız. Muhakkak soracaklardır: ‘Dediğiniz hak nedir?’ diye. İşte o zaman ne kaybeden olacak ne kazanan. Belki sınırları beraber aşıp prangayı şiirlerden duymuş birine bileklerini göstereceğiz. Sorduklarımız, cevapladıklarımız, bize gösterilen ve aslında olan. Kontrollü güncellemeler olmayacak dilimizin ucunda. Ulu yapılarınızın altını kazacağız ve bir dolu mezar. Nerede bu işçiler dediğimizde haberlerde et fiyatları… Harabe iş insanları… Yıkık dökük ve hangi yola gireceklerini kendileri karar veremeyen insanlar… Haberleri görüp öylece bakanları omuzlarından tutup sallamak çok da zor olmamalı. En azından hakikat için…
Dönen bir tekerleğe buğday tanesi ateşlemek her şeyi alt üst edebilir. İlke koydukları sözleri önlerine dökmeliyiz ilk. Sıraya girmek hizaya girmekle aynı değildir. Bunu gösterebiliriz. Her meydanda bir ağaç, ulu yapılarının yanına koyulanından. Üstelik bir ağaç sadece bir ağaç değildir burada. Bir evdir, direniştir, birisidir. Ama sadece bir ağaç değildir. Çocukların ölmemesini istemek gibidir. O zaman düşünenler için bir yol görünmüştür. İnananların amentüsü o zaman takılır akıllara. Belki, dünya bir sükûnet yeri değildir. Belki yükseklere çıkmadan da görebiliriz kaybedenleri. Ve inananlar için, bir acı hep aynı dil değildir. Acı acıdır. Acı, sessizlik içinde alkışlayanların yaptıklarıdır. Acı, bizde alttan alta yürür, uzakta boydan boya. Doğum ile ölüm arasında kölelerin çığlıklarında, işçilerin parmaklarında ve ses çıkarmadıklarımızda yürür.
Kuşkusuz ezgileri bizi uyutmayacak. Feryatların sesini kıssalar da kanalları bırakıp uzaktaki annelerin sesini duyacağız.
Son olarak, size kalsın paranızın üstündeki insanlar. Biz halkımızı, biz kendimizi isteriz.