Komünizmi bekledik yıllarca; gelmedi.
Şeriatı bekledik; o da gelmedi.
Demokrasi ise semtimize bile uğramadı.
Şimdi beklediğimiz ise “sivil dikta”.
Neyse ki o bizi fazla bekletmedi.
Hem de en ummadığımız yerden ve ummadığımız bir zamanda geldi.
Dilaver boşuna yırtınmamıştı demek referandumu desteklemeyin diye.
Muhafazakârların yol arkadaşlığı da buraya kadarmış işte.
Geçmişte darbeciler yüzünden çektiklerimiz ve muhatap olduğumuz şeylere: baskılara, aşağılamalara, provokatör suçlamalarına, boynunuzu koparırız tehditlerine, şimdi de darbe karşıtlarınca muhatap olmaktayız.
Geçmişte laiklerin söylediği şeyleri şimdi de muhafazakârlar söylemekte.
Sevgili Yıldıray Oğur çok güzel dile getirmişti Taraf’taki yazısında:
“Kavga eden sevgililerin ortak düşman üzerinden yenide barışma taktiğini kullanan AKP’liler de laik camiayı sevinçlere gark ederek “Evet, evet, provokatör o” diye bağırıyor.
AKP’nin İnsan Hakları Komisyonu Başkanı herhalde bu ara Platon’u fazla kaçırıp devletin gerekirse “çocukları ailelerinden alabileceğini” bile söyledi. Hazır devlet kapıyı kırıp eve girdi, mesela böyle 42 ilde düzenlenecek bir operasyonla anne sütüyle beslenmeyen altı aylık bebekler de biberon zulmünden kurtarılsın. Belki devlet o bebeleri yetiştirip, yetiştirip Yeşil, Kırmızı, Sekiz, Dokuz diye piyasaya sürer de o canı sıkılan İnsan Hakları Komisyonu başkanına iş çıkar.
Provokatör namzedi dindar babanın suçu çocuğunu kendi istediği gibi yetiştirmek. Burada duracaksın deniyor adama. Çünkü belgeleri eksik. 13 yaşındaki kızının bu dini isteyerek seçtiği yolunda noterden onaylı muvakkatnamesi, aydınlamasını tamamladığına dair temiz hal kağıdı yok. Üç tane spermle bu hakkı ona kim veriyor?
Hâlbuki bu ülkede laik aileler çocuklarını ilk kez denize mayoyla sokmadan önce onlara “Kızım belki ileride dindar biri olmayı seçeceksin. O yüzden bu kıyafetle yüzüp yüzmeyeceğin üzerine iyice düşün, tercihi sana bırakıyoruz” diye soruyor di mi?
Provokatör bey yalnız dolaşmaz. Bu kez de yalnız gelmemiş. Yanında kader arkadaşı Hassasiyet Abi’yi de getirmiş.
Ermeni Konferansı, Habur’da PKK’lıların karşılanması, 30 Ağustos’da Rum Ermeni korolarıyla Sezen Aksu’nun konser vermesi, eşcinsel yürüyüşleri, Newrozlar, Alevi mitingleri sırasında bize gelen Hassasiyet Abi’nin bu kez sebebi ziyareti İsmailağa Cemaati tarafından düzenlenecek bir toplantı.”
Bu kadar uzun bir alıntı yaptığım için okuyuculardan özür dilerim. Ama o kadar güzel özetlemiş ki Yıldıray, neredeyse tüm yazısını bu köşeye taşıyacaktım.
Zafer Üskül’ün de “solcu” damarı tuttu galiba. Ben de “çok şükür AKP’de özgürlüklere sahip çıkacak solcu bir anayasacı var” diye sevinmekteydim.
Oysa “solcu” Üskül, beğenmediğimiz o Burhan Kuzu’ya bile rahmet okuttu.
Bizimkisi sadece “ahmak” demişti oysa.
Üskül’ün ise elinden gelse tüm çocuklarımızı toplayıp, bir türlü dayaktan, işkenceden, fuhuştan kurtaramadıkları devlet toplamaevlerine tıkacak.
Eh! Böyle olur bizim solcularımızın da özgürlükçüsü.
Sanki devlet toplamaevlerindeki çocuklara çok sahip çıkmış, onları çok iyi eğitmiş; sokaklarda, köprüaltlarında yaşayan çocukların ellerinden tutmuş, tinercileri bağımlılıktan kurtarmak için örnek bir mücadele vermiş gibi, utanmadan şimdi kalkıp evlerimizdeki çocuklarımızı elimizden alacak.
Neymiş efendim, onların istedikleri bir biçimde giyinmiyorlarmış.
Sen kimsin be adam…?
Hangi çağda yaşadığımızın farkında mısın?
Bir kere nereden çıktı şu zorunlu eğitim dayatması?
Orta Çağdaki zorbalar bile senin yaptığını yapmadı ey Aydınlanmacı despot, ey aydın müsveddesi.
Ben çocuğuma ister eğitim veririm, istersem vermem, sana ne.
Çocuklarımıza okuma yazma öğretmekten aciz miyiz biz?
Ey demokratik yüzlü zorba, o çocuklar bizim mi yoksa devletin mi?
Bir de utanmadan insan hakları ile sorumlu devlet bakanısın.
Sağcı basının aman istikrar bozulmasın diye tutan provokasyon hassasiyetlerinden cesaret alarak, yüzündeki maskeyi düşürmektesin.
Dahası ne?
Kendi çocuklarımızın resmi ideolojinin beyin yıkama faaliyetine maruz kalması için bir de size minnet mi edeceğiz?
Hem çocuklarımızın beynini yıkayacaksınız, hem de beyin yıkama atölyeleri gibi çalışan okullarınıza çocuklarımızı da sizin keyfinize göre mi giydirip göndereceğiz?
Sadece ve sadece okuma yazma öğretmek için çocuklarımıza 8 yıl el koyma hakkını nereden almaktasınız.
Çocuklarımızı laik Kemalist olarak yetiştireceğimize dair bir de taahhütname almadığınız eksik kaldı.
Bari onu da yapın ve laik Kemalist çocuk yetiştirmeyen ana-babaları da toplama kamplarına tıkın.
Yeter artık bu milleti sizin laik Kemalist zihniyetiniz için çocuklar üreten damızlık inekler yerine koymanız.
Çok meraklıysanız kendi çocuğunuzu kendiniz doğurup büyütün.
Ama bizim çocuğumuzun da nasıl büyütülüp nasıl giyineceğine karar vermekten vazgeçin.
Böyle bir hakka sahip değilsiniz zaten.
Tüm bu dayatmalarınız yetmiyormuş gibi bir de çocuğunu kendi istediği gibi giydirenlere provokatör diye hakaret etmekte, çocuğunu elinden almakla tehdit etmektesiniz.
Bu davranışlara işgal altındaki Filistin topraklarında bile tevessül edilmiyor.
Ama siz Kemalistsiniz değil mi?
Biz bize benzeriz değil mi?
Sıkışınca abanızın altındaki sopaları çıkarırsınız değil mi?
Hem de “sivil dikta” sopanızı.
Hem de tam da askeri vesayet sona ermişken.
Tam da bir oh çekecekken.
Ama biliriz, ağzımızın tadını bozmak için fırsatları hiç kaçırmazsınız.
Bir de neymiş efendim, sakallı cüppeliler toplantı yapacaklar, şehrimizi basacaklarmış.
Bu ülkede çıplaklar kampı açılmıyor mu?
“Gay”ler parti yapmıyor mu?
Plajlarda üstsüzler “özgürce” pozlar vermiyorlar mı?
Frak ya da takım elbise kravat giymenin mecbur tutulduğu, başörtülülerin giremediği toplantılar yapılmıyor mu?
O zaman sorun olan sadece şu veya bu kişinin yapacağı “tesettürlü” toplantılar mı?
Bu ülkede sadece Müslümanlar mı provokasyon yapıyor?
Cüppeli Ahmet’i, giyimini, öğretisini, hayat tarzını hiç sevmem.
Ama demokrasinin sevmediklerimizle bile bir arada yaşamak olduğunu bizlere öğreten siz değil miydiniz?
Ve ey siz sağcılaşan ve muhafazakârlaşan Müslümanlar?
Kurtlarla birlikte ulumaya ne çabuk alıştınız?
Provokatörlükten provokatör düşmanlığına ne çabuk transfer oldunuz?
Kafka’nın Gregor Samsa’sı gibi bir gecede böcekleştiniz.
Öyle bir böcekleştiniz ki, yıllardır çocuğuna başörtülü eğitim veren ve işinize geldiği zaman desteklediğiniz kişileri bile recm etmeye kalmaktasınız.
Tüm kamusalı verip üniversiteyi almaya çoktan fitsiniz.
Peki sorarım size, bu kafayla o üniversitede ne yapacaksınız?
Derdiniz İslam ya da demokrasi olmadığına göre eski günlerden niye şikâyetçisiniz?
Sadece rövanş almak ve sadece vesayetin el değiştirmesi için mi?
O zaman ben de açıkça ilan ediyorum: Geçmişte Kemalizm’e, Kemalizm’in dayatmalarına neden karşı koyduk ise, bugün de oluşturmakta olduğunuz bu zihni yetin karşısındayız.
Sakın yanlış anlamayın; “Şeriat” istemek için değil.
Sadece ve sadece özgürlük için.
Üstelik artık hepimiz şunu çok iyi bilmekteyiz ki: BU ÜLKENİN EN SON FERDİ ÖZGÜRLEŞİNCEYE DEĞİN HİÇ BİRİMİZ ÖZGÜR DEĞİLİZ.
ÖZGÜRLÜK, ÖZGÜRLÜK, ÖZGÜRLÜK…!
(Özgün Duruş, 04.11.2010)
Çok net ebucehilin rengi belli oldu…şimdi onlarla hesaplaşacağız….