Referandumda oylanacak sendikalarla ilgili değişikliklerin yeni haklar ve özgürlükler getireceği iddia ediliyor. Türkiye egemen sistemi birçok alanda olduğu gibi halkına hakları çok geriden ve eksik olarak ve nerdeyse başa kakarak lütuf olarak verdiği için hak ve özgürlük mahrumu insanlar iktidarlar sonsuz minnet duygusu ile hareket ediyor.
İki sendikaya üye olma hakkını işçilerin menfaatlerini daha iyi savunacağından hareketle seçim meydanlarında savunan hükümetin yaman çelişkilerine dikkat çekmeli: Türkiye’de zaten işçi sendikaları bitme noktasına getirilmiştir. İşçi sendikaları kamu teşekküllerinde örgütlüydü. Sınırsız ve sorumsuz yoğun özelleştirmelerle kamu iktisadi teşekkülleri ortadan kaldırıldı. Böylece o kuruluşlarda çalışan işçiler ya emekli edildi ya da başka kurumlara memur ya da sözleşmeli olarak atandı. Dolayısıyla iki sendikaya üye olmayı bırakın tek sendikanın üyesi önemli oranda eridi, azaldı.
Başbakanın seçim meydanlarında iki sendikaya üye olacak işçilerin haklarını daha iyi savunacaklarını söylemesi trajikomik bir durumu ifade ediyor doğrusu. İşçilerin haklarını aramasını öven bir başbakanın Tekel işçilerinin Ankara soğuğunda coplanarak, biber gazları sıkılarak havuzlara nasıl doldurulduğunu izah etmesi gerekiyor. İşçilerin yan gelip yatarak yıllarca devleti sömürdüğünü iddia edip “yemeyen domuz” argolu söylemleriyle onları topluma hedef gösteren başbakanın işçi sevgisi göz yaşartıcı! Zaten sendikal mücadele ile önemli kazanımlar elde eden işçileri 4/C köleliğine süren ve bunu bir merhamet uygulaması olarak sunabilme kibrini gösterenlerin işçilerin yeni anayasa ile daha çok hak arama imkânına kavuşacaklarını iddia etmeleri ne yaman çelişkidir!
Memur sendikalarına da toplu sözleşme hakkı (!) tanıyan bir değişiklik var önümüzde. Ama grev hakkı yok. Aslında sendikalar kapatılmalı ve derneklere, lokallere dönüştürülmeli. Grev hakkı olmayan bir sendikal mücadele eli ayağı kesilmiş bir insanı ifade etmez mi? Türkiye hükümetleri şimdiye kadar toplu görüşme kararlarına uymuşlar gibi şimdi de grevsiz toplu sözleşme hakkını bir lütuf gibi sunabiliyorlar. Hadi eski egemenleri anladık da sık sık halktan yana durduğunu seçim meydanlarında haykıranların bu kadar devletçi refleksler sergilemeleri taraftarlarınca nasıl fark edilmez? Devletten, darbeden çektiklerini iddia edenlerin samimiyet testi işte burada ve bu şekilde ortaya çıkmaktadır. Toplu sözleşme anlaşmazlıkla biterse son sözü hakem kurulu söyleyecekmiş ve onların kararı bağlayıcı olacakmış! Tabi heyetin, insanlara 600 lirayla geçinmeyi reva gören insafsız ve de vicdansız asgari ücreti tespit heyetinde olduğu gibi nasıl çalışacağını tahmin etmek pek zor olmasa gerek. Ne diyelim, bu kadar şark kurnazlığı olur! Madem hakem heyeti var neden toplu sözleşme teraneleriyle emekçileri kandırıyorlar ve daha vahimi neden bazı sendikalar bu tutuma itiraz edemiyor? Emek örgütleri hükümetlerin lütuflarına râm olan siyasetleriyle ancak güdümlü sendika olurlar, kimse kusura bakmasın!
Hükümet patronların, kapitalistlerin politikalarına karşı emekçiden, yoksul halk kitlelerinden yanaysa, samimi olduğunu iddia ediyorsa önce fiili kölelik uygulaması olan asgari ücreti insanca yaşanabilecek seviyeye çıkarsın. 4/C gibi korsanlıklardan dolayı özür dilesin. Devleti korumayı bırakıp grev hakkını bir an önce baskı ve yasaklara karşı mücadele eden, çoluk çocuğuna rızık taşıma telaşındaki halk kesimlerinden ve emekçilerden yana tanısın. Şehirlerin ekonomisini darmadağın eden, küresel sermayeyi palazlandıran özelleştirmeleri durdurup geri alsın. Bunları yapmak zor ise bizim yapacak çok şeyimiz olacaktır.