… diyordu Altan Tan bir programda. Çıktığı her programda aydın geçinen, savaşın sürmesinden, silahların daha bir öldürücü olmasından yana olan generallere, insanlara. Ne yapsındı. Tartışmak biraz da bir şey söylememektir. Tartışmak biraz da ne kadar hain, bölücü, pis şeriatçı olduğunu gösterir. Altan Tan gibi bir kişi bile kesmiyor onları. Silahların susması gerektiğinden, kesinlikle bölünmek değil, geleceği birlikte kurmak, bir arada yaşamaktan bahsederken de. Generallerin her konuşmalarından sonra şimdi banada söz hakkı düşer diyordu Altan Tan. Ve şöyle başlıyordu söze: Ben yine sayın generalin aksine…
Otuz yıldır süren bir savaş ve binlerce yitirilmiş evlatlar ve akan anaların gözyaşları. Ve albaylar, generaller, tüm, tuğamiraller konuşmaktan neden vazgeçmiyor ya da neden bütün ekranlarda onlar var. Madem bu kadar çok şey biliyorsunuz, neden bu savaş bu kadar uzun sürdü, neden siz de yaşamınızı yitirmemişsiniz. Neden hala silahların gölgesinde konuşuyorsunuz. Yoksa emeklilik değil de işiniz savaş lobiliği mi yapmak? Yaşam boyu eğitim sizde savaş kışkırcılığı şeklinde mi yerini buluyor? Yaşam boyu silah, savaş, kan, gözyaşı… Militarist ordunun aksine inisiyatifi daha bir sıkı kavramalıyız. Bu konuda konuşacak hiçbir şeyleri olmadığını çarpmalıyız parlak suratlarına. Evlatlarımızın ölüsü, kirli sembollerine sarılı tabutlar gelmesin diye evimize…
Yine aynı programda daha ilginç bir konuşma geçti: Konu anayasada neden değiştirlemez maddelerin olduğuydu. Cumhuriyet gazetesi yazarı Ümit Zileli, Altan Tan’ın neden bu konuyu sorguladığını anlamadığını ve anayasada değiştirilemez maddelerin pekala olabileceğini söylüyordu. Ona göre bu konu tartışılmamalıydı. Altan Tan ise doğudan esip gelen o hoş aksanıyla başkent Ankara’nın değişrilemez maddesinin bir gün gelip pekala değiştirilebileceğini söyledi (o güzel konuşmasını aklınızda tahayyül ederek): Bir gün büyük bir deprem, sel, önemli bir afet olsa neden oturup, konuşup Ankara’nın konumunu değiştirmeyelim. Tek söylediği buydu. Ümit Zileli ise bir an durdu. Hakikat tokat gibiydi o an.
İşte dedim. Değiştirilemez olan şeye zorla sığdırılmak istenendi esas sorun. Halkın tepesine demoklesin balyozu gibi sallandırılan değiştirilemez Cumhuriyet kazanımları, bir gün gelir sizin çocuklarını yutar ve bu kan gelir size de bulaşır.
Başka bir yerde MHP milletvekili OHAL’i savunmaya devam ediyordu. Bu adamın doksanlardaki hal’den haberi yok gibi. Biz de Altan Tan gibi bitirelim: ‘Yaw, ne diyorsun Allah’ını seversen!’