Salih Kutluer | ÖZGÜN DURUŞ

Diller Arasındaki Duvarlar Tasfiye Ediliyor!

Kürtlerin bırakın dillerini, edebiyatlarını; kendi mevcudiyetlerinin dahi inkar edildikleri süreçler göz önünde bulundurulduğunda, bugün gelinen noktanın önemi daha iyi anlaşılıyor. Sürecin günümüzdeki noktaya gelmesinde, Kürt sorunuyla ilgili tabuların bir bir yıkılmasında müslümanların belirleyici bir rol oynamadıkları da üzerinde durulması gereken bir gerçek. Müslümanların toplumsal sorunlara yönelik tutum almamaları, çirkinlik ve azgınlık üreten müstekbirlerce ezilen kitlelerle ilgili duyarlılık göstermemeleri, yaşadıkları ortamda icra olunan zulmün bütün boyutlarına karşı koyan bir model üretmemeleri, İslami hareketin geçmişinde yer alan sıkıntılı bir durum olduğu kadar geleceğini de belirleyecek olan kritik bir sorundur. Allah’ın ayetlerinden olan bir dile ve kavme yönelik sistematik zulme ve dayatmalara karşı ortaya konulacak her türlü çabanın değeri mühimdir. Bu çabaların yavaş yavaş da olsa verilmeye başladığını görmek ise sevindirici.

Müslümanların ıslah görevlerini hakkıyla yerine getirebilmeleri için bu gibi toplumsal sorumluluk alan çabalarını zaman kaybetmeden artırmaları gerekiyor. “Kendi kimliğimizi ve birlikteliğimizi oluşturuken, çevremizdeki zulüm, şirk, sömürü ve haksızlıkları kavramalı; tuğyana karşı gücümüz oranında tevhidi şahitliği üstlenmeliyiz. Bu bağlamda Kürt sorunu da ilgileneceğimiz, acısı ve mağduriyetlerini dert edineceğimiz, İslami mücadelenin bütünü içinde taşıyacağımız temel sorunlardan birisidir.” diyor Hamza Türkmen, Ulusçuluk Çıkmazı adlı kitabında. Çevresindeki yakıcı problemlerin çözümü için alternatif ortaya koyan, acıları hisseden ve tedavi için elini taşın altına koymaya başlamış olmaları, müslümanlar açısından önemli bir olumluluk.

Tasfiye dergisinin “Kürtçe Edebiyat” özel sayısı olarak çıkan 24.sayısı, yok sayılan, dili yasaklanan, kelimeleri hapsedilen, edebiyatı sürülen bir halkın günümüze kadar pek bilinmeyen daha doğrusu umursanmayan sözlü/yazılı değerlerini ve edebî birikimini, Türkçe edebiyat ve düşünce kamusuna sunması bakımından önemli bir çalışma olarak dikkatleri çekiyor. Daha önce Gazze’ye yönelik Siyonist saldırı sürecinde yayınlanan Filistin özel sayısı ile “Kemalizm ve Edebiyat”, “28 Şubat ve Edebiyat” başlıklı dosyalarıyla gündeme gelen derginin bu sayısı gerek hacim gerekse nitelik bakımından önceki sayıların bir adım önünde duruyor. Ahmet Örs’ün derginin giriş yazısında söylediği şu sözler, derginin neden böyle bir alana yöneldiğini de yeterince açıklıyor: “Tevhid-i tedrisatın boğduğu ve Kemalist tahakkümün yurdun dört bir yanına vaziyet ettiği bir vasatta Edirne’den Hakkâri’ye kadar aynı ders kitaplarında bu toprakların öz çocukları olan halklara ait şiirlerin, hikâyelerin, masalların olmaması ne büyük trajedidir, zulümdür! Dünya edebiyatlarının klasikleri zorunlu olarak okutulurken Kürt halkının çocuklarının kendi dil ve kültürlerinden doğmuş bir masalı, öyküyü okuyamaması nasıl açıklanabilir?”

Kürtçe konuşan büyük bir insan nüfusuyla birlikte yaşayan ama bu insanların diliyle, kültürüyle ve edebiyatıyla ilgili hemen hemen hiçbir malûmata sahip olmayan kimselere bu alanda geniş ve doyurucu bilgiler sunmasının yanı sıra Muhsin Kızılkaya, Selim Temo, Haşim Ay, Helîm Yûsif, Mahmut Yavuz, Evdile Koçer, Hasan Polat, Murat Celalî’nin katıldığı bir soruşturma ve Nûbihar dergisi editörü Süleyman Çevik’le yapılmış oylumlu bir söyleşi de yer alıyor dergide. Bundan sonra bu alanla ilgili yapılacak çalışmalar için bir başvuru kaynağı olacaktır derginin bu sayısı. Soruşturmayı cevaplayan isimlerin konuyu değerlendirirken kullandıkları argümanlar ve savundukları değerler, Kürtçe edebiyat cephesinde durumun düşünsel ve ideolojik boyutlarının ne hâlde olduğunu ortaya koyması bakımından dikkat çekici. Kendisine soru yöneltilen isimler arasında İslamcıların yanı sıra Kürtçe edebiyat alanında yaptıkları çalışmalarla tanınan farklı dünya görüşlerine sahip araştırmacı ve edebiyatçıların da yer alıyor olması, Kürtçe edebiyat sahasındaki genel vaziyeti ve görünüşü okura sunması bakımından verimli olmuş. “Tasfiye, Allah’ın ayetlerinden olan dillerin en çilekeşlerinden Kürtçeyi ve Kürtçenin edebiyatını farklı toplumsal çevrelerden katılımcıların anlatımlarıyla daha bir görünür kılmak istiyor; bu çıkışını da zamanında layıkıyla yerine getirilmeyen sorumluluklar için bir özür ifadesi olarak sunmaktan çekinmiyor.” Soruşturmanın sunuşunda yer alan bu cümleler derginin söz konusu işlevini daha net bir şekilde açıklıyor.

Asım Öz’ün Süleyman Çevik’le Nûbihar dergisi ve Kürtçe edebiyat üzerine gerçekleştirdiği söyleşide, 1992’den bu yana Kürtçe olarak İslami düşünce ile yayın yapan derginin çıkış süreci, yazar kadrosu, yayınladığı Kürtçe eserler, Türkçeden yapılan çeviriler, karşılaştığı zorluklar, aldığı tepkiler vb. birçok konuyu ilk ağızdan öğreniyoruz. Nûbihar dergisinin ve Nubihar yayınlarının İslami duyarlılıkla verdikleri mücadelenin ve ortaya koydukları değerlerin net bir şekilde gösteren bir uzun ama samimi ve sohbet havasında bir söyleşi gerçekleştirmiş Asım Öz.

Haşim Ay’ın “Ulusal Edebiyat Terkibi ve Arınmanın Önemi” başlıklı yazısında ulus-edebiyat ilişkisi irdeleniyor. Haşim Ay, ideolojik-dinsel edebiyatın Batı’da ve Ortadoğu’da tarihsel süreç içerisinde nasıl ulusal edebiyata evrildiğini açıkladıktan sonra, ideolojik-dinsel edebiyata yeniden dönmenin ve edebiyatı ulusal aidiyetlerden ayrıştırmanın müslümanların sorumluluğu olduğunu hatırlatıyor. Derginin girişinde yer alan bu teorik yazı, aynı zamanda Tasfiye dergisinin konuya ilişkin tutumunu da açıklıyor. Bir sabah ansızın böcek olarak uyanan Gregor Samsa misâli, kendini ulus-devletler çağında yetim ve yalnız bulan bir etnisitenin, kendi dili ve edebiyatıyla ulusçu terkipler üzerinden ilişki kurmasının da çözülmeyi, ayrışmayı ve yabancılaşmayı çoğaltacağını savunan Haşim Ay’a göre İslamcı edebiyat çevrelerinin ve özelde Tasfiye dergisinin ulusçu paradigmanın etnisiteyi merkeze alarak ürettiği ulusal edebiyat tarihini sorgulaması ve hatta bu sorunlu perspektiflerin ürünü olan edebiyat tarihi çalışmalarına karşı bir alternatif ortaya koyması gerekiyor.

Bengîn Botî’nin “Başlangıçtan Sürgüne Kürtçe Edebiyat” başlıklı yazısında Kürtçenin sözlü ve yazılı edebiyat geleneği ele alınıyor. Botî, Kürtçeyle ilgili çeşitli araştırmacıların elde ettiği veriler ışığında bu edebiyatın temsilcilerini, ilk eserlerini ve klasik dönemde edebiyatın icra edildiği medreseleri tanıtıyor. Kürtçe edebiyatın klasik dönemine ilişkin ayrıntılı bilgiler sunan Mihemed Jiyan’ın yazısında, Kürtçe edebiyat tarihine ilişkin tartışmalara değindikten sonra klasik dönemin çeşitli süreçlerini, edebiyata malzeme olan konuları ve bu süreçlerde Kürtçenin şiirini yazan şairleri, şiirlerinden örneklerle tanıtıyor. İran kökenli Kürt araştırmacı ve çevirmen Haşim Ahmedzade’nin ilk olarak 2005 yılında New York merkezli Uluslararası Kürt Araştırmaları dergisinde yayınlanan “İran Kürdistanı Kürtçe Romanı” başlıklı hacimli yazısının tercümesi, Tasfiye’nin bu sayısındaki önemli metinlerden biri. Kürt edebiyatına ait anlatıları inceleyen bir edebiyat araştırmacısı olan Ahmedzade bu yazısında İran Kürdistanı olarak adlandırılan bölgede yayınlanan Kürtçe romanları ve roman yazarlarını tarihsel süreç içerisinde tek tek ele alıyor.

Süleyman Çevik’in Nûbihar dergisinin 1993 tarihli 13.sayısında yer alan “Dilsel Bir Kaynak: Kürtçe Klamlar” başlıklı yazısının tercümesi ve M.Ragıp Ete’nin dengbêjlerle ilgili bilgilendirici yazısı, Kürtçe edebiyatın sözel damarını gözler önüne seriyor. Kürtlerin halk kültürlerine ait destanları, klamları, stranları tanıtan bu yazıların, soruşturmada dengbêjlik geleneği ile ilgili yer alan cevapları tamamladığı söylenebilir.

“Şair ve siyasa adamı” Kemal Burkay’ın şiirini, çift-dillilik olgusu etrafında ele alıyor Şehmuz Kurt, “Türkçenin Şairliğinden Kürt Şairliğine Geçiş: Kemal Burkay” başlıklı yazısında. Burkay’ın şiirlerinden parçalarla şiir serüvenini özetlendiği bu değerlendirmenin yanı sıra Şakir Koçer’in ve Said Alioğlu’nun da birer denemesi yer alıyor dergi sayfalarında. Murat Celalî imzalı Kürtçe yazı da sembolik bir anlam taşıyor. Habil Sağlam, Mehmed Uzun’un hayatını anılarla anlatan Muhsin Kızılkaya’nın Sen û Ben, Sacide Uras ise Suzan Samancı’nın Diyarbakır öykülerini anlattığı Suskunun Gölgesinde kitabını değerlendirmiş.

Sinema üzerinden Kürtçe ve iletişim meselesine yönelen Alaattin Uras, derginin önceki sayılarında yayınladığı pedagojik yazılarının bir devamı olarak görebileceğimiz yazısında, İki Dil Bir Bavul filmini, çocuklarda dil gelişimi ve anadilde eğitim meseleleri üzerinden tartışmaya açıyor. Ali Ekber Konuk, Kürt kökenli İranlı yönetmen Bahman Ghobadi’nin filmlerini değerlendirmiş. Süleyman Ceran’ın “Zincirleme İletişim Kazası: Babil” başlıklı sinema yazısı, dillerin kökenine ilişkin kadim Babil efsanesi üzerinden modern dönemdeki iletişimsizliklere, oradan da Kur’an’ın farklılıklara yüklediği anlamlara ve Kürtçeye uzanıyor.

Bütün bunların yanı sıra Tasfiye’de Kürt sorununu konu alan ve Kürtçeden çevrilmiş öykü ve şiirler yer alıyor. Ahmet Örs’ün yakında Tasfiye kitaplığından çıkacak olan kitabının da adı olan “Kar Kesilen” adlı öyküsü, Serdar Bülent Yılmaz’ın “Ardıç Gölgeleri” ve dergi sayfalarına sağlam bir giriş yapan Şahin Gürçay’ın “Fa, Sol, İsyan!” adlı şiirlerinin bulunduğu dergide, Mezher Bozan ve Sabah Kara’ya ait şiirlerin ve Evdile Koçer’in “Deniz” adlı öyküsünün Kürtçeden yapılmış çevirileri, yaşayan Kürtçe edebiyata ilişkin okuyuculara küçük de olsa bir kesit sunuyor.

Salih Kutluer / ÖZGÜN DURUŞ

Etiket(ler): .Yer işareti koy Kalıcı Bağlantı.