Hep üstünde duruyoruz. Dergide, bunu her sayıda yeniden ispat ediyoruz: “Politik okumalar” yapmak, ideolojik perspektiften mahrum edebî kamunun acziyetinin ortada olduğu bu alanda, özgür yaklaşımlar ortaya koymak zorundayız, İslamcı kimliğimizle edebiyat üretiyorsak.
Şeyda Başlı’nın Osmanlı Romanın İmkânları Üzerine: İlk Romanlarda Çok Katmanlı Anlatı Yapısı (İletişim y.) adlı çalışmasında, sözünü ettiğimiz türden bir politik okuma biçimiyle Tanzimat romanları ele alınıyor. Yazar, Akabi Hikâyesi, Taaşşuk-u Tal’at ve Fitnat, İntibah, Turfanda mı Yoksa Turfa mı ve Araba Sevdası romanlarınının edebî katmanlarından sonra, politik anlam katmanını ayrı bir başlık altında inceliyor.
Dönemin siyasal boyutunu ve Abdülhamid’in baskıcı yönetimini göz ardı eden edebiyat tarihçilerinin uzun süredir gözden kaçırdıkları, göremedikleri bir çok noktanın üzerinde durulması, çalışmanın en önemli tarafı. Batılılaşma süreci, Tanzimat sonrası ilk fikir hareketliliği, yazarların kavramlara yükledikleri anlamlar göz önünde bulundurularak, ilk dönem romanlardaki siyasal metaforlar başarıyla tahlil ediliyor.
Dönemin siyasal boyutunu ve Abdülhamid’in baskıcı yönetimini göz ardı eden edebiyat tarihçilerinin uzun süredir gözden kaçırdıkları, göremedikleri bir çok noktanın üzerinde durulması, çalışmanın en önemli tarafı. Batılılaşma süreci, Tanzimat sonrası ilk fikir hareketliliği, yazarların kavramlara yükledikleri anlamlar göz önünde bulundurularak, ilk dönem romanlardaki siyasal metaforlar başarıyla tahlil ediliyor.
İntibah’ın, Osmanlı’nın ihtişamlı günlerine olan özlemle, şekilsel Batılılaşmanın oluşturduğu tehlikenin çatışmasını Çamlıca metaforu üzerinden anlattığı tutarlı bir okuma sonucunda ortaya koymuş Başlı. Yine, Râkım Efendi’nin ilk muhafazakâr roman kahramanı olduğu, geniş ve kapsamlı bir değerlendirilmeyle ispatlanmış. Bahadır Kurbanoğlu’nun, “Rasyonel aklın merkezde olduğu dönüşümün kaçınılmazlığı, yıkıcılığı ve bozgunculuğuna karşın, geçmişle gelecek arasındaki köprülerin köklü bir tarzda kurulması ve dönüşümün yıpratıcılığını minimuma indirme çabası”(Haksöz, 208) şeklinde tanımladığı muhafazakârlığın, Râkım Efendi karakterinde bütün boyutlarıyla ortaya çıktığını ve Ahmet Mithat’ın öne sürdüğü “doğru Batılılaşma“ programını açık bir şekilde görebiliyoruz; kitabın Felâtun Bey’in züppeliğini, alafrangalık meselesini anlattığını tekrar edip duranların söylediklerinin aksine. Taaşşuk-u Tal’at ve Fitnat’ta da durum aynı. Kitabın, yalnızca kadınların problemlerine yönelen ve geleneksel evlilik kurumunu sorgulayan bir roman olmadığını, 1860’larda Osmanlı’da yaşanan iktidar çekişmesinin bütün boyutlarını yansıttığını söylüyor Şeyda Başlı, İdris Küçükömer’in Düzenin Yabancılaşma’sında tespit ettiği âyan-bürokrat sınıfı ile İslâmcılar arasındaki çatışma üzerinden.
Râkım Efendi, özünde batılılaşmış ama bazı geleneksel doğulu özelliklerini de terk etmeyen bir tiptir. Esaslı batılılaşmacılığı dolayısıyla Râkım Efendi yapmıştır.