TOKAD’ın haftalık seminerlerinde “Mekke Döneminde Siyasi Düşünce Metodolojisi” adlı kitabı tahlil eden Beytullah Önce, Hz. Peygamber’in Mekke’de hakka dayalı adalet ilkesini egemen kılmak için siyasi bir iktidar mücadelesi verildiğini söyledi.
TOKAD’ın her Pazar günü dernek salonunda ilgiyle takip edilen seminer programının kitap tahlilleri serisi bu hafta Beytullah Önce’nin Abdülkadir Hamit’in Ekin Yayınları tarafından Türkçe’ye çevrilen “Mekke Döneminde Siyasi Düşünce Metodolojisi” adlı kitabıyla devam etti. Kur’an’ın Mekki surelerde siyasal düşüncesi nasıl şekillendirdiğine odaklanan kitabı bölümler halinde değerlendiren Beytullah Önce; insanlığı kurtuluşa erdirecek evrensel bir hayat sistemi önerebilmek için Müslümanların yürütmesi gereken siyasal mücadeleyi kitaptaki tezleri tartışarak anlattı.
Beytullah Önce, ilk bölüme ilişkin olarak “Siyasal düşünce, iktidar bağlamında toplumların sorunlarına üretilen çözümlerle birlikte tanımlanır. Bu noktada, iktidara nasıl gelineceği, iktidara geldikten sonra nasıl davranılacağı ve bireyin iktidara karşı nasıl tavır takınacağı önemlidir. Siyasal düşünce ve temelleri de bu sorulara verilecek cevaplara göre şekillenir. Yazar, Mekki surelerin İslami siyasal düşüncenin temel karakteristiğini belirlediği tespitine dayanarak araştırmasını bu surelerle sınırlı tutmaktadır. Bu iddia aynı zamanda Mekke’nin akide inşası odaklı bir dönem olduğu iddialarına verilmiş bir cevap olarak da düşünülmelidir.” dedi.
Kitabın ilk bölümün; siyasal ilkelerin büyük çoğunluğunun Mekke’de pratize edildiği, temel çabanın Mekke’de siyasal egemenliğin kazanılması olduğu ve bu nedenle hicretin stratejik bir hamle ya da aşama olarak değerlendirilmemesi gerektiği gibi önemli tespitler içerdiğini söyleyen Beytullah Önce, yazarın Seyyid Kutub’un “Eşsiz Kur’an Nesli” bölümüne getirdiği eleştirilerin de haklılık payı bulunduğunu ifade etti.
“Sahabilerin temel kaynaktan beslenmesi, onların hayata yeniden ve sıfırdan başladıkları anlamına gelmez. İslam, insanı ‘tarihsizlik’ gibi sert bir zemine oturtmaz ve onun realitesini yok saymaz. Onun geçmişiyle tüm bağlantılarını kopararak bembeyaz bir sayfa açmasını da teklif etmez. Böyle bir algılama, her şeye her defasında ilk defa keşfediliyormuş gibi yaklaşılması sonucuna çıkar ki, doğru değildir. Aslolan kişinin hayatını ve mücadelesini vahye göre yeniden düzenlemesidir.” dedi.
Resul devlet kurma misyonuyla gelir
Kitabın ikinci bölümünde, Araf suresinin üç kısımda incelendiğini ifade eden Beytullah Önce, ilk kısımdaki “Tevhid esaslı inanç sistemi ilk insandan ve toplumdan kalma beşeri bir mirastır. Peygamberler, insanların hayatına egemen olan sistem bozulduğunda, tevhidi görüş bulanıklaştığında devreye girmişlerdir. Bilindiği gibi resullerden önce ifsad yaygınlık ve meşruiyet kazanabilmek için yönetim erkince temsil edilmeye başlanmış ve dini bir görünüm kazanmıştır. Bu yüzden her resul, tevhid mesajını getirdiğinde söylemini doğrudan iktidar meselesine yoğunlaştırmıştır.
Her resul, kurulu düzendeki siyasal egemenliğin meşruiyeti tartışmaya açar, vahiyle irtibatını koparmış yönetim anlayışını reddeder. Bunun anlamı basitçe şudur: Her resul, egemenliğin Allah’a ait olduğu bir devlet kurma misyonuyla gelir. İnsanlar da tevhidi yeryüzüne egemen kılma misyonu açısından resullerin halifeleridir.” şeklindeki tespitlerin önemli olduğunu vurguladı.
Daha sonra diğer resuller ve özellikle Hz. Musa kıssası çerçevesinde iktidar mücadelesinin prensiplerini ve pratiklerini değerlendiren Beytullah Önce, yazarın Hz. Musa’nın temel misyonunu “kavmine dini bir eğitim vermekten önce onu ezilenler statüsünden kurtarmak, Firavun’un Mısır’daki müstekbir düzenini alaşağı etmek ve böylece egemenliğin Allah’ın olmasını sağlamak” olarak açıkladığına dikkat çekti. Kıssayla ilgili değerlendirmelerden sonra Önce, siyasal eylemin “adaleti egemen kılmak, yönetim erkini Allah’a özgü kılmak, yeryüzünde ifsadı engelleyerek yapıcı davranmak ve bozgunculuk yapmamak” gibi değerler üzerinde yürütüleceğini belirtti.
“Hakka dayalı adalet ilkesini egemen kılmak, iktidar mücadelesini ve bunun sonucunda İslam iktidarını kurmayı gerekli kılar” diyen Beytullah Önce, bu noktada yazarın “ümmet, kitab ve devlet ilintisi mantıki bir zorunluluktur” önermesine katıldığını ifade etti.
Mekke’de siyasal bir mücadele vardı
Kitabın üçüncü bölümünde Hz. Peygamber’in Mekke’de devlet kurmaya dönük stratejisinin üç hayati noktada somutlaştığına dikkat çekildiğini söyleyen Beytullah Önce, Abdülkadir Hamit’in bu noktaları şöyle açıkladığını belirtti: “Birincisi, Kureyş iktidarının meşruiyetinin geçersiz kılınması, egemenliğin dayanağını oluşturan dini söylemin çürütülmesi ve bütün hayatın vahyin ışığında yeniden düzenlenmesine ilişkin bir davetin seslendirilmesidir. İkincisi, Kureyş’in ekonomik çıkarlarını tehdit etmek, üçüncüsü ise Kureyş’i dışarıdan ve içeriden kuşatıp, mevcut düzenin çelişkilerini kullanarak onu alt üst etmektir.”
Önce, daha sonra bu stratejiyi Taif’e gidiş, eman alınması ve Amiroğullarıyla yapılan görüşmeler bağlamında değerlendirdi. Dönemin şartları düşünüldüğünde İslami bir iktidarın hem mümkün hem de zorunlu olduğunu ifade eden Önce, Mekke dönemini de bu amaca dönük mücadelenin yoğun yaşandığı bir süreç olarak tanımladı. Beytullah Önce, konuşmasını “Bugün için de tevhidi bir siyasal mücadelenin örgütlenmesi kaçınılmaz bir önceliktir. Bu sadece kendi cemaatini değil, yaşadığı toplumun bütününü gözeten ve adaleti herkes için tesis etme iddiasında olan, temel prensiplere dayalı ve zamanın ruhuna uygun bir çabanın sonucunda gerçekleşebilir. TOKAD’ın bu mücadeledeki örnekliği gerçekten takdire şayandır” diyerek tamamladı.
Elif Aydın / Tokat