“”Batıl hemişe bâtılü biyhudedir veli
Müşkil budur ki sureti haktan zuhur ede.” Baki
(Yalan ve yanlış şey daima boştur. Lakin onun doğru kıyafetine bürünerek
meydana çıkması korkulacak şeydir.)
Bütün toplar yuvarlaktır fakat futbol topu biraz daha yuvarlaktır. Yuvarlağın gizemi ve insanları büyülemesi milattan önce dört binli yıllara kadar uzanıyor. Önceki toplumlarla başlayan yuvarlak nesnelere tekme atmak suretiyle veya el-ayak karışık oynanan bu oyunun ayinsel ve mitolojik bir yanı var kuşkusuz. Eski Çin ve Japon toplumlarında ilahi bir yanı olan bu oyun orta çağa doğru evrimleşerek kanlı bir ayine dönüşür. Kızılderililerin ve Çinlilerin kendi inançlarınca bir çeşit doğaya teşekkür biçimi olan bu tip oyunların –adı ne olursa olsun- bir gün gelip bu hale dönüşeceğini kimse tahmin edemezdi herhalde. Beyaz adamların yeni toprakları keşfiyle birlikte bu tip oyunların bu törensellik ve doğallıktan uzaklaşarak günümüze kadar süren bir vahşileşme ve fanatikleşme sürecine girdiği muhtemel. Konfüçyüs hayranı insanlar tarafından bilgelik ve toplumsal bir tarafı olarak oynanan oyunlardan geriye bu oyunu bir amaç haline getiren ayak takımı kaldı. Bellerinde bıçaklarla yuvarlak bir nesne etrafında koşuşan ortaçağ İtalyan, Fransız ve İngiliz toplumları, bu işi bir eğlence olmaktan çıkarıp bir savaşa dönüştürdüler. Acımasız bir ölüm kalım mücadelesine.
Ortaçağdan sonra bu şeytani sporu yasaklama girişimleri sonuçsuz kaldı. Çünkü şeytan, insanları bir kere kandırmıştı. Ölmeye, ölmeye, ölmeye gelen, gördüğü her yuvarlak şeyi tekmeleme arzusuyla yanıp tutuşan insanların hikâyesi böyle başladı. Sporluktan çıkmış bir hareketler bütünü ve insanlıktan çıkmış, gözü dönmüş bir güruh. Stadyumlara tıkılmış binlerce insan ve her türlü insanlık değerine kulaklarını tıkamış, duyarsız yığınlar.
Kral 2. Richard, halkları savaşçılıktan uzaklaştırıyor gerekçesiyle futbolu bir ara İngiltere’de yasaklamıştı. Rekabetin olduğu yerde hırs da vardır. Kazananın ve kaybedenin olduğu oyunlarda bahis, sahtekârlık ve şike. Şimdi 2.Richard maçlar üzerine oynanan bahisleri, onlarca internet sitesini, ortada dönen paraları görse dumura uğrardı.
Hiçbir evrensel ve ahlaki olayı desteklemek için veya protesto etmek için toplanmayan kalabalıklar statlarda huşu içinde doksan dakika boyunca sanki bir ibadet bilinciyle hareket ediyor. Batı toplumlarındaki futbol hayranlığının yanında aynı zamanda küresel emperyalizme ve mesela çevre kirliliğine karşı bir direniş sergileyen insan toplulukları da göze çarpıyor. Ülkemizde ve çeşitli üçüncü dünya ülkelerinde ise çığırından çıkmış bir hayranlıkla sanki futbola tapılıyor.
İlk golün atılmasından bu yana dört yüz yıldan fazla oldu. Geldiğimiz nokta şu: Sadece Türkiye’de yedi sekiz milyon bilinçli ve fanatiğe yakın futbol hayranı insandan bahsediyoruz. Sekiz milyon güdülen insan. Ekranların karşısında esir alınan, zamanı çalınan, futbolla üzülüp futbolla sevinen, günlük işlerini bile maç takvimine göre yapan insanlar. Futbol dininin inananları olarak ibadetlerini hiç aksatmayan kadınlar, erkekler ve çocuklar. En ciddi insanlar bile futbol söz konusu olduğunda aczini itiraf etmekten çekinmiyor. Bu din hayatımıza o kadar yerleşmiş ki, dünyaya geliş nedenini bile bilmeyen çocuklar futbolcu adlarını ezberliyor, sokaklarda formalarla dolaşıyor, sakızlardan çıkan futbolcu resimlerini biriktirerek büyüyor, futbol literatürünü kullanıyor. Doksana takıyor. Bırakın liseyi ilkokul çocukları okul çıkışında soluğu loto, bahis, iddia dükkânlarının kapısında alıyor.
Yıllardır belediyeler amatör spor(futbol!) klüplerine destek oluyor, yerel ve ulusal gazetelerin köşelerinde bir takım adamlar, kendilerince futbol yorumları yapıyor. Televizyonda dev ekranın karşısına geçmiş, elinde değnekle, en değerli vakitlerimizi spor adına çalan insanların bütün hareketlerini doksan dakika boyunca analiz etmeye çalışan şarlatanlar ve televizyon karşısında –başka hiçbir konuda bu kadar dikkatini toplayamayan ve hassasiyet gösteremeyen- ve büyük bir huşu içerisinde onları dinleyen, izleyen kitleler…
Sistemin insanlara sunduğu dünya görüşü bu. Kimse Bu loto-totoların,iddiaların bahislerin, televole kültürünün birbirinden bağımsız olmadığını anlamak istemiyor. Gençleri bally çekmekten, eroin, kokain kullanmaktan kurtarıp bir başka uyuşturucunun eline teslim ediyorlar. Hiç değilse azimli ve iradeli bir insan bu illetlerden tedavi olarak kurtulabiliyor. Bu hastalığın tedavisi imkansız.
Hiçbir dünya görüşüyle uzaktan yakından alakası olamayan, kitap-gazete okumayan, hiçbir fikri ifade edemeyen insanlar, saatlerce futbol programlarını seyrediyor fakat ülke ve dünya gerçeklerinden bihaber. Evinde yiyecek bir lokması olmayan insanlar, cebindeki son kuruşu gidip kahvede Lig-tv’den Digitürk’ten maç seyretmeye harcıyor. Maçlarda sürekli bağırıp çağıran kavga eden, küfreden insanların eğitimlerinin ilk ve ortaokul olmasına şaşmamak gerek. Ne Allah’a ne insanlara verdikleri sözleri önemsemeyen, her şeye geç kalan, işine gelmeyen her şeyi unutan insanlar, bir bakmışsın her şeyi bırakıp maça yetişiyor. Aylar sonraki maçın tarihini kafasına kazımış.
Arenalar, böyle binlerce insan tarafından doldurulmaya devam ettiği müddetçe, cepteki son paralar maç biletlerine verildikçe, kulüpler ve onların başındaki mafya, şiddeti körükledikçe ve devlet hiçbir önlem almadan bu olanları seyrettikçe nefreti körükleyen, insanları canileştiren, cahilleştiren bu futbol sektörü daha çok canlar yakacak.
Hemen şimdi bütün futbol kulüplerinin ve futbolcuların gelirlerine el konulmalı ve kulüpler kapatılıp yöneticiler ve yabancı futbolcular sınırdışı edilmeli ve devlet ilk defa kamu yararına bir yasak uygulamalı. FUTBOL yasağı.
Evet “kahrolsun futbol fanatizmi” değil, “kahrolsun futbol terörü” değil, “kahrolsun İngiliz holiganlığı” değil, “KAHROLSUN FUTBOL”
Mustafa Kıyak | Tasfiye 2. Sayı