Büyük kitlelerin harekete geçeceği zamana kadar herhangi bir şey yapmayacak anlaşılan hükümet ve o zaman da neredeyse iş işten geçmiş olacak. Irkçılığın iyice taban oluşturduğu bir vasattayız. PKK’nın yaptığı eylemler artık Kürt sorununu özgürce tartışabilme potansiyelini ya yok ediyor, ya da batı illerinde de ayrılmayı konuşmaya zorluyor. “Asimile edemedik bari ayrılalım” tekebbüründen “karşılıklı rızayla ayrılalım”a kadar farklı tonlarda dillendirilen bir düşünce bu. Belki de PKK bunun mayalanması için çarşı pazarda polis öldürüyor, Reşadiye gibi baskınlar yapıyor.
Açılımın resmi düzeyden başlattığı umuttan bugün eser yok. “Devlet projesi” olarak başlasa bile ağzını açıp da bu meseleyi konuşamayanlar için bütün zaaflarına rağmen bir imkândı açılım. Ama inatlaşmalar, gerçeği görememeler meseleyi tekrar aynı noktaya taşıdı. Kemalizmin icadından bugüne gün yüzü göremeyen Kürt halkı şimdi de bir iç savaş tehdidi altında. Batı illerine ekmek ve kısmi özgürlükler için iltica eden Kürtlere şimdi oralar da zindan olacak. Faili meçhuller, yasak ve baskılar yüzünden kendi yurtlarında barınamayan koskoca bir halk şimdi de iltica ettiği yerlerden sürülecek, kim bilir?
Savaş makinesine dönmüş iki güç olarak devlet ve PKK savaşının ortasında kalakaldık. Haklılıkların artık birçok meseleyi izah edemeyeceği aşamadayız neredeyse. Silahsız çözümleri zorlamak hususunda cesur çıkışlarda bulunan sivil organizasyonlar var elbette lakin silahlar patlayıp anaların feryatları her bir coğrafyada yükseldikçe barış çığlıkları duyulmaz oluyor. Silahlar susunca da Kürt sorununu ağzına alan olmuyor. Ne büyük çelişkidir bu Allah’ım!
Hükümetin elini kim tutuyor ki zerre adım atmaktan imtina ediyor! İslami ya da diğer âdil çevrelerin elini kim tutuyor ki Genelkurmay’ın, Kandil’in yollarına kendilerini vurmuyorlar! Neden sokakları, meydanları ırkçılığın seline teslim ediyorlar? Neden her gün canların solduğu bir soruna yürekleri yanan anneler gibi ağıtlar yazmıyor şairler? Neden Cuma namazlarında artık kandan ve gözyaşından usanmış imamlar vaazlarında, hutbelerinde insanların vicdanlarını ayaklandırmıyorlar? Neden öğretmenler ellerindeki ırkçı müfredatın kitaplarını savurup atmıyorlar? Neden öfke tohumlarının her gün yeni bir ayrık otu yeşertmesine engel olmuyorlar?
Korkunun egemen olduğu toplumlar zaten özgürlük ve adalet talebini dillendiremeyen toplumlar olmuşlardır, zaten onlar çoktan faşizmin boyunduruğu altındadır, zaten onların mahkemelerinin verdiği tutuklama kararlarına darbeci paşaları uymaz, zaten gün yüzü görmek onlara yasaktır! Korkunun egemenliği, İttihatçılık tohumundan yetişen Kemalizmin duvarlarıyla örülmüştür bu memlekette. Onunla hesaplaşılmadan açılım falan yapılamaz, onu mahkûm edip son 25 yılın ötesine geçerek İskilipli Atıf Hocalara, Dersim ve Ermeni kıyımlarına, Şeyh Saidlere, İstiklal Mahkeme(sizlik)lerine ilişmeden açılım da, yeni anayasa da, toplumsal barış da olmaz!
Ülke egemenleri, en mutlu oldukları JİTEM iktidarındaki yılları geri getirmek arzusundalar, bu son derece aşikârdır. Doğrusu JİTEM’le falan hesaplaşılabilmiş de değil ama yetersiz de olsa toplumsal bir dinamizm var. İşte egemenler için o bile çok çok tehlikeli. Ayak direyerek, gerekirse memleketi iç savaşlarla kana bulayarak iktidarlarını kaybetmeyecekler. “Halkların canı cehenneme!” diyecekler, “biz yeryüzündeki cennetimizi elimizden yitirmeyelim!” Sahte cennetlerini de halkları hapsettikleri zindanların bekçileri olarak kurabileceklerine inanıyorlar ancak! Onlara bu zevki tattırmamak bütün vicdanlı çevrelerin temel sorumluluğu olmalıdır. Müslümanlar, bütün halkın mayaladığı İslami inançları harekete geçirebilirlerse her şey değişecektir. “Siz ey imana ermiş olanlar! İnsaf ile hakikate şahitlik yaparak Allaha bağlılığınızda sıkı durun; ve herhangi bir kimseye karşı nefretiniz, sizi adaletten sapma günahına itmesin. Adil olun: bu, Allaha karşı sorumluluk bilinci duymaya en yakın olan (davranış)tır. Ve Allaha karşı sorumluluğunuzun bilincinde olun: şüphe yok ki Allah bütün yaptıklarınızdan haberdardır.” (Maide–8) ayetinden yola çıkarak hakkaniyet ve adalet temelinde çözümü zorlayabilecek; sokak savaşlarıyla provası yapılan iç savaş yangınını def edebilecek potansiyel, Müslümanlarda vardır. İktidarları zorlayacak potansiyel Müslümanlarda vardır. Gazetelerini kuş dili ile konuşturmaktan men edecek potansiyel Müslümanlarda vardır.
Ortada kalmak istemiyoruz. Haktan ve adaletten yana herkesle birlikte yangınları söndürmek, gücümüz yettiğince sorunların çözümü için olumlu süreç ve inisiyatiflere omuz vermek istiyoruz. Tarihin öznesi olarak adaleti ikame etmek için kendimizi yollara vurmazsak hem insanlar hem de Rabbimiz nazarında silinip gideceğiz.