TOKAD (Toplumsal Dayanışma Kültür Eğitim ve Sosyal Araştırmalar Derneği) seminerlerinde bu hafta Abdullah Serhat Edizer, George Orwell’in “1984” adlı romanını tahlil etti.
Edizer, konuşmasına Orwell’in yaşam hikâyesini anlatarak başladı. Orwell’in İngiltere’nin sömürgelerdeki tutumunu görüp değişen siyasi fikirlerinden bahseden Edizer, yazarın İspanya iç savaşındaki mücadelesine, Sovyetlerin devrimcilere yardım etmeyerek onları sahipsiz bırakmalarına ve Orwell’ın bu süreçte yaşadığı hayal kırıklığına ve bu hayal kırıklığının sonucu olarak 1984’ün yanı sıra yazdığı Hayvan Çiftliği romanına değindi.
Abdullah Serhat Edizer, “1984” romanından sinemaya uyarlanan aynı adlı filmden fragmanlar eşliğinde yaptığı sunumda aşağıdaki tespitlerde bulundu:
-1984 romanı her şeyden önce siyasal bir romandır, iktidarın yapısını çözümlemeyi amaçlar. Egemenlik ilişkilerine dair bir manifesto olarak da okunabilir.
-Romanda baş kahraman olan Winston, enformasyon bakanlığında çalışmaktadır. Ülkede sınırsız bir baskı ve tek parti iktidarı vardır. Her şey ve her yer parti iktidarınındır. Her tarafta “Büyük Birader’in Gözü Sende” poster ve afişleriyle halkın gözüne gözüne sokulan “Büyük Birader” (Big Brother) namlı sembol şahsiyet üzerinden düzenin devamı sağlanmaktır. Adı “Okyanusya” olan ülke dünyanın diğer iki devleti olan “Avrasya” ve “Doğu Asya” ile yerine göre mücadele etmektedir.
-Devletin dış düşmanları ve bu düşmanlara karşı yapılan nefret mitinglerinde tamamen düzenin devamı için gerekli motivasyon sağlanmaktadır. Uzun süre devam eden dış düşman konsepti sebepsiz yere aniden değişse bile kimse neden daha dün başka bir ülkenin dış düşman olduğunu sormaz çünkü mutlak anlamda tek parti ideolojisi ve egemenliği vardır. Romandaki bu tespit ülkemizde de resmi eğitim ve söylemin tabiatıyla uyum göstermektedir. Türkiye’de yakın zamana kadar “düşman ülkelerle çevrili bir vatan” söylemi vardı ve bu, “korku toplumu yaratarak egemenliği pekiştirmenin bir yolu” olarak görülüyordu.
-Toplumsal ve bireysel yaşamın her ânının teknolojik aygıtlar ve düşünce polisi gibi emniyet araçları ve yaygın bir varlığa sahip ihbar müessesesi aracılığıyla kontrol altında tutulduğu Okyanusya’da Winston da diğer birçok insan gibi bunalmıştır ancak kendini ifade edecek bir zemin bulamaz. İnsanlar uykularındaki sözlerinden dolayı bile hem de çocukları tarafından ihbar edilmekte ve cezalandırılmaktadır. Yani düzen sınırsız ve sonsuz bir itaat istemektedir.
-Romandaki egemen sistem bilginin gücünü keşfetmiştir. Sistem, muhaliflerini yok etmekte ve o kişilere dair her türlü kaydı silmektedir. Bu durum faili meçhulleri, hukuksuzlukları, keyfilikleri anlatan etkili bir anlatımdır. Sistemin, romandaki tabirle insanları “buharlaştırma”sı faşizan düzenlerin karakterini vermesi bakımından çok önemlidir. Buharlaştırılan insanların yerine başka insanlar ikame edilir. İktidar, kendini mutlak doğru ve yanılmaz göstermek istediğinden geçmişte beyan ettikleri gerçekleşmediğinde geriye dönük değişiklikler yapmakta ve halkı buna inanmaya zorlamaktadır. Parti söylediyse, işkence seanslarında da vurgulandığı üzere iki kere iki beştir. Bu geriye dönük bilgi üretimi Türkiye’deki “Türk Tarih Tezi” ile “Güneş Dil Teorisi”ne benzemektedir. Manipülatif tarz olarak bilginin üretilip iktidarın perçinlendiği bu yöntem romandaki Okyanusya ülkesinde ve gerçekte de dünyadaki birçok memlekette egemenler lehine olmak üzere işe yaramıştır doğrusu.
-Ülkede yeni bir dil üretilmektedir ve adı “Yenikonuş”tur ki bizdeki “Öztürkçecilik”e denk düşmektedir. Özellikle geçmişe dönük zihin temizliği faaliyeti olarak egemenler için faydalı bir yöntemdir. Bu da bilginin gücüne vurgu yapan bir uygulamadır.
-Sistemin vahşi yüzünü fark edenleri de yine aynı sistem kendi tuzağına düşürmektedir. Kendisine karşı nefret etkinlikleri düzenlenen Goldstein isimli muhalifi de, onun gizlice elden ele dolaşan kitabını da aslında sistemin kendisi üretmiştir ve muhalifleri belirleyip toplamak için kendi ajanları tarafından insanlara ulaştırılmaktadır. Winston da aynı şekilde O’Brine adlı ajanın tuzağına düşer ve duygusal yakınlığı olan Julia ile beraber dinlenildiğini fark edemediği ve sahibinin de bir ajan olduğunu sonradan acı bir şekilde anladığı antikacı dükkânında yakayı ele verir. Teknolojinin tahakküm, baskılama ve takibat için kullanıldığı bir dönem olarak bugün için önemli bir durumdur bu.
-Yukarıdaki paragrafta anlatılanlar esasen Orwell’daki umutsuzluğu yansıtması bakımından problemli anlatımlardır. Orwell içinde bulunduğu durumu mutlaklaştırmakta, herhangi bir çıkış için umut ve motivasyon bırakmamakta, geleceğe dönük bir çıkışı mümkün görmemektedir. Bugün yaygın olan komplo edebiyatına benzer bir tablo sunmaktadır.
-İşkence yapılan Sevgi Bakanlığında diğer tutuklularla birlikte en aşağılık işkencelere maruz kalan Winston, işkence sürecinde her türlü değerini kaybeder, sevgilisi Julia’yı bile satar. Değer yargılarını yitirerek yozlaşmaya sürüklenen Winston, sistem karşısında mağlup olur ve muhalif ve insani kimliğini kaybeder, Büyük Birader’e ve onun sistemine teslim olur. Bu da Orwell’ın nihayetindeki teslimiyetçi ruh halinin romanın umutsuz finalini oluşturan acınası tablosudur.
-1984 romanının ulus devletin ya da küresel güçlerin mutlak egemenlik iddiaları bağlamında sarsıcı analizler barındırması, kendisini yayımlandığı günden bu yana her zaman değerli kılmıştır. Hakkında sinema filmleri çekilmiş, tv dizileri yapılmış, tiyatroları oynanmış, radyolarda oyun olarak yayımlanmış ve çok sayıda dile tercüme edilmiştir.