Bir yerin tabiat varlıklarını o yerde yaşayanlara rağmen korumak mümkün mü? İnsanın yüzyıllardır yaşadığı, toprağından, suyundan, dağından geçindiği doğaya olan tavrı giderek daha da acımasızlaşıyor. Türkiye, her fırsatta övündüğü doğasını tahrip etmek için ne gerekiyorsa yapıyor. Türkiye’nin derelerine, havzalarına ve su kaynaklarına sadece elektrik üretim alanı olarak bakılıyor.
Bunun en çarpıcı örneklerini geçen haftasonu İstanbul Sanayi Odası’nın düzenlediği Doğu Karadeniz turunda yakından görme fırsatı bulduk. Doğu Karadeniz’de inanılmaz bir HES çılgınlığı yaşanıyor. Biz birkaç tanesini gördük, ancak Doğu Karadeniz’de şu anda 700’ün üzerinde HES projesi var. İkizdere Vadisi’nde ormanlar tahrip edilerek, dinamit patlatılarak tüneller açılıyor, hafriyatlar yollara bırakılıyor, enerji üreteceğiz diye akarsular tehlikeye atılıyor, bölgenin faunası, canlıları, suları yok olma pahasına inşaat faaliyetleri yürütülüyor.
Tüm bu çirkinliklere ek olarak bölge halkı modernliği yüksek katlı evde oturmak olarak algılıyor olsa gerek ki, 60 derece eğimli, heyelan ve toprak kayması riski taşıyan yamaçlara yüksek katlı binalar yapıyor. Mesele çevre koruma olunca, Çevre Bakanlığı’nın bir Sanayi Bakanlığı gibi çalıştığını söylemek de pek abartılı olmaz.
Planlanan HES sayısı 2300
Çok şükür dere ve akarsular üzerindeki projelere karşı duyarlı insanlar var ve onlar inanılmaz mücadeleler yürütüyor. Hatta, onlar geçenlerde İkizdere Vadisi’nde Sanko Holding tarafından yapılan Cevizlik HES’in açılışında Başbakan Erdoğan’ın yaptığı konuşmada nasiplerini aldılar. Erdoğan, çevrecilere, “Biz buraların çocuğuyuz, herkesten önce koruruz, size ne oluyor” tavrıyla seslenmişti. Yöre halklarının verdiği tepkilerin sınırlı kaldığını görmekle beraber çeşitli protestolarla HES’lere karşı inanılmaz bir hukuk mücadelesi yürütülüyor.
Derelerin Kardeşliği Platformu Sözcüsü ve aynı zamanda meslektaş Ömer Şan’dan son derece çarpıcı bilgiler edindim. Şu anda ülke genelindeki vadi ve dereler üzerinde Temmuz 2010 sonu itibariyle işletmeye açılan yeni projelerle birlikte 191 HES işletme halinde. İnşa çalışması devam eden 148 ve proje aşamasında olan 1611 HES var. Bunların toplam sayısı 1759. Planlanan diğer 325 HES projesiyle birlikte bu sayı 2084’e yükseliyor. Ülke genelinde yapılması planlanan HES sayısı ise 2300’ü buluyor.
41 davanın 39’u kazanıldı
Doğu Karadeniz özelinde işletilen, proje ve inşa aşamasında olan ve planlanan toplam HES sayısı 700. Bunların 169’u Trabzon’da, 123’ü Rize’de, 176’sı Artvin’de, 94’ü Giresun’da, 63’ü Ordu’da. Diğerleri, Gümüşhane, Samsun, Sinop gibi illere dağılmış durumda. Sadece, endemik bitki ve canlı çeşidi açısından dünyanın 200 vadisinden biri olan İkizdere Vadisi’nde 24 proje var. HES’lere karşı bugüne kadar 83 tane dava açıldı, 13 yeni davanın açılması için de hazırlık yapılıyor. Sonuçlanan 41 davanın 39’unda mahkemeler yürütmeyi durdurma ve iptal kararı verdi.
Başbakan’ın açılışını yaptığı Cevizlik HES’e açılan dava da aslında iptalle sonuçlanmış. Dava süreci devam ederken inşaat sürmüş. Ancak, daha sonra Cevizlik HES verilen ikinci ÇED (çevresel etki değerlendirmesi) olumlu kararıyla Sanko’nun dereye bırakacağı can suyunu bilirkişi raporlarında öngörülen seviyeye çıkarmayı taahhüt etmesiyle faaliyete geçmiş. 1961’de faaliyete geçen ve Mart 2008’de 510 milyon dolara 30 yıllık işletme hakkını Zorlu Holding’in aldığı HES’le ilgili de kapasite arttırma projeleri bulunuyor. Bunun için de yeni ÇED gerekiyor.
Peynir ekmek gibi ÇED raporu
HES’lere karşı açılan ilk davalarda can suyu yetersizliği konu edilirken, daha sonra “ÇED gerekli değildir”, “ÇED olumlu” raporlarının ve bazı projelerde yürütmenin durdurulması ve iptali esas alındı. Çevre Bakanlığı, Doğu Karadeniz’deki HES projelerinin yüzde 80’ine “ÇED gerekli değildir” raporu vermiş. ÇED olumlu raporlarının formatsal olarak hazırlandığı, HES’in yaratacağı zararlara ilişkin pek çok konunun gözardı edildiği belirtiliyor. Dolayısıyla sivil inisiyatiflerin açtığı davaların olumlu sonuçlanmasıyla Çevre Bakanlığı’nın, görevini kötüye kullanma ve ihmal suçlamalarıyla karşı karşıya kalması an meselesi.
Vadiler SİT alanı olsun
Ekolojik hayatın sürmesi için HES’lerin derelere debisinin yüzde 40’ı kadar su bırakması gerekiyor. Bu şu anda Türkiye’de yüzde 10-15 seviyesinde. Bunların yükseltilmesi için de çok sayıda dava açılıyor.
İkizdere’deki davaların bir kısmını Türkiye Su Meclisi Yürütme Kurulu Üyesi Avukat Yakup Okumuşoğlu açıyor. İnsan hakları savunucusu gibi doğa hakları savunucusu bir kişi. Rize ve Artvin’de yeni davalar açmaya hazırlanıyor. İkizdere’den Artvin’e kadar tüm vadilerin SİT alanı olarak ilan edilmesi için çalışmalar yürütüyorlar.
Tüm bu mücadelede yöre halkının da katkısı var ancak genel olarak İkizdere’de ciddi bir halk tepkisi yok. Tarlalarına, yaşam alanlarına girildiği anda tepkileri var, genel olarak bu durum onları pek kaygılandırmıyor. İstanbul’da yaşayan İkizdereliler daha bilinçli ve HES’lere karşı seslerini yükseltiyorlar.
Hem merkezi yönetim hem de yerel yönetimler Doğu Karadeniz’de yayla turizmi, kayak turizmi, kültür turizmi gibi pek çok alternatif düşünüyor. Bu gidişe dur denmezse, sadece HES turizmi için uygun bir bölge olarak hafızalara yer edecek.
30.09.2010, Taraf
Baz istasyonlarıda cabası!