“Deneme, hakikatin saf mevcudiyetine yönelik iddiaya şiirsel bir hayatiyet/aidiyet kazandırmak amacıyla kaleme alınır.” diyor Ahmet Bozkurt, “Şiir ve Deneme: Şiir Yazıya Dönüştüğünde” (yasakmeyve, 59) başlıklı yazısında. “Adorno’ya göre deneme, ne kendini sistematik biçimde kuramdan türetir ne de gelecekteki sentezlerin bir ön ödemesi durumundadır. Deneme, kavram ve deneyimleri nasıl dışardan alıp özümlüyorsa kuramları da öyle özümler. Ama onlarla bir “bakış açısı” içinde değildir.” diye de devam ediyor.
“Şiir ve deneme, her ikisi de, “gerçek çıplaktır ama çıplağın altında derisi yüzülmüş vardır.” diyen Paul Valery’i yansılarcasına kurarlar kendi iç dokusunu. O yüzden şiir ve deneme hiç de birbirinden ayrı yakalarda yerleşmiş biçimler değildir. Tıpkı şairler ve denemeciler gibi: öte yakada duran bir Victor Hugo, S. Taylor Coleridge, Paul Valery, Stephan Malerme, Saint-Pol Roux, Paul Claudel, Andre Breton, T. S. Eliot, Yves Bonnefoy’un yazdıkları az şey midir, şiirin çok mu dışında kaldılar da yazı’ya el verme gereksinimi duydular?” dedikten sonra sözü yine Adorno’ya getiriyor Ahmet Bozkurt ve devam ediyor: “Adorno, denemenin asli özelliklerinden birinin de “kesintili” olmasında yattığını söylüyordu: Tıpkı bu deneme gibi konusunun da “daima durdurulmuş bir çatışma” üzerinde yükseldiği gibi.”