Batman’da bir dağ köyü; ıssız, gecenin siyahında gizli, gündüzden kalma sarı dağlar, ovalar, bozkırlar. Gün esmeri, tanıdık çehreli garip insanlar-doğuştan esmerliğe ekli kat kat gün esmerlikleri-. Vahşi insan ve vahşi doğa savaşımı. Tek katlı yıkık dökük çoğu garip kerpiç evler. Üç-beş merdivenin taşıdığı geniş balkonda, bol yıldızlı bir gecede, yerel döşeklerin üzerinde, sımsıkı yorganlara sarınmış, istiflenerek sığıştırılmış,sıkıştırılmış çocuklar. Ama kocaman yürekler. Realiteyi ters yüz edecek hayaller. “Çocukluk diyeceksiniz evet ama çocuktan büyük ne var.”
Göğü delen yıldızlar; uzatsanız ellerinizi yakalayacaksınız sanki. Gök,yeryüzüne inmiş gibi. Çocuk gülüşleri bastıran, sessizliği delen bozan tınmayan gürültüler. Bombalar, roketatarlar… Yorgan altına çekilen başlar. Büyük büyük, donuk çehreli amcaların duyamayacağı kısık seslerle konuşmalar, spekülasyonlar… Sessizlik, güzellik, bol yıldızlı gök. Aldatmacalar. Alışkanlığı heyecana çevirmek ereğiyle girişilen garip şaşkınlık numaraları. Zâhirdeki alışkanlığın zihindeki tortusu: kin, nefret ve intikam.
Yaşadılar, yaşlandılar. İçlerini gülmelerle doldurdular. Çünkü çoktandır ağlamayı öğretmişlerdi onlara.