Margaret Teyçır ölmüş.
Ölüp ölmediğini bilmiyordum doğrusu… Belki çoktan ölmüştür belki de yaşıyordur diye bile düşünmedim sanırım.
Teyçır’ın ölmesi, ne bileyim bir Müslüm Gürses’in veya Ceyar’ın ölmesi gibi bir şey benim için. Çocukluk dönemimizin baş aktörlerindendi Teyçır. Ölümüyle ortaya çıkışı, tekrar o günlere götürdü beni.
Arjantin’le Falkland krizi, küçük çaplı savaş ve elektriği, dolayısıyla da televizyonu olmayan köyümüzde arkadaşlarımız arasında dolaştırılan “Arjantin Müslüman olduğu için İngiltere’yi yeniyor!” söylentileri…
Teyçır her yerdeydi. Övülmesi, yüceltilmesi, Reygın’la birlikte anılması, Özal’ın has isimlerinden olması boşuna değilmiş. Büyüyüp de hakikatleri öğrenince neoliberal politikaları çılgınca uygulayan liderlerden biri olması, serbest piyasaya iman edenler için Teyçır’ı çokça yüceltmenin gerekçesiymiş meğerse! Onu öğrendik.
Ne diyelim, o da ömrünü fanatik bir kapitalizm hizmetkârı olarak, mazlum halkların düşmanı olarak tamamladı.
Teyçır’ın ölümü, çocukluk sayfalarımdan birini daha kapatıverdi.