“Aynı. Ne demek istediğimi anlıyorsun, aynı.” Kim durup bir parmağıyla gösteriyor, sanki kitap okurken kaldığı yeri belirtiyormuş gibi: “Aynı, ama yüzde yüz tersi. Çünkü biz doğru yoldayız, onlar yanlış yolda. Burada bir şeyleri çözüyoruz, orada var olan zincir pekiştiriliyor. Dritto’nun adamları üzerine çöken kötülüğün o ağırlığı, benim, senin, hepimizin üzerine çöken o ağırlık hepimizin içinde olan ve ateş ederek, öldürdüğümüz düşmanlarla dışa vurduğumuz o eski öfke; faşistleri ateş etmeye iten, aynı arınma, kurtuluş umuduyla karşıtlarını öldürmeye sevk eden öfkeyle bire bir aynı.
Ama bir de tarih var. Tarih açısından baktığında, biz kurtuluştan yanayız, onlar öteki saftalar. Bizde, onlarınkine eşit olsa da, hiçbir hareket, hiçbir atış boşa gitmemeli; her şey bizi özgürleştirmeye değilse, çocuklarımızı özgürleştirmeye, insanların kötü olmayabileleceği öfkesiz, dingin bir insanlık kurmaya hizmet edecektir. Öteki taraf, yitirilmiş hareketlerin, boşa öfkelerin tarafı; kazansalar bile, yitik, yararsız kişiler olacaklar, çünkü tarih yapmıyorlar, özgürleştirmeye değil, o öfkeyi ve nefreti yinelemeye ve sürdürmeye hizmet ediyorlar, ta ki aradan yirmi ya da yüz ya da bin yıl geçip de aynı noktaya gelinceye, biz ve onlar gözlerimizde aynı adı konmamış nefretle savaşıncaya kadar – ve gene, belki bilmeksizin biz kurtulmak, onlar köle kalmak için. Savaşın anlamı bu, değişik resmî anlamlarının ötesinde gerçek, bütünsel anlamı. Bütün aşağılanmalarımızdan güç alarak, insani, temel, adı konmamış bir kurtuluş dürtüsü: İşçinin sömürüden kurtuluşu, köylünün cehaletinden kurtuluşu, küçük burjuvanın takıntılarından kurtuluşu. Ben siyasal görevimizin bu olduğuna inanıyorum: İnsani yoksunluğumuzu da kullanmalıyız, kendi kendine karşı kullanmalıyız onu, kurtuluşumuz için, tıpkı faşistlerin kendi yoksunluğunu sürdürmek ve insanları karşı karşıya getirmek için kullandığı gibi.”
Italo Calvino, Örümceklerin Yuvalandığı Patika, çev: Kemal Atakay, Yapı Kredi y., İstanbul 2008, s.128-129.