Bir 24 Kasım mesajı

emileTürkiye’de garip bir biçimde her mesele, toplumsal kutuplaşmanın konusu haline gelerek, ürettiği iki seçeneğe, çözüme, alternatife sığdırılıyor. Böylece bizden bu iki seçenekten birini tercih etmemiz istenmekte. Dershaneler meselesi de böyle. Kapatılsın mı kapatılmasın mı? Bu tartışmalarda en korkunç olan şey ise, çocukların gerçek anlamda düşünüldüğünü, önemsendiğini gösteren en ufak bir kanıta rastlayamamış olmamız. Günlük siyasi polemiklere kurban edilen yüzlerce yıllık bir eğitim sorunsalı ve bu hengame içinde yok edilen, görünmeyen, gerçek ihtiyaç sahibi insanların hayalleri…

Bir yazının konusu haline gelebilecek bu sorunu şimdilik bırakıp böyle ‘anlamlı’ bir günde (24 Kasım), Jean-Jacoques Rousseau’nun eğitim hakkındaki düşüncelerinden bir kesitini Emile’den sunuyorum. İşte o bölüm:

İnsan yaşamının en uzun süresi ve her yaşta bu süreye yaklaşma olasılıkları aşağı yukarı belirlenebilse de, özel olarak her insan ömrünün süresinden daha belirsiz bir şey yoktur; pek az insan bu en uzun süreye erişir. Yaşamın en büyük tehlikeleri başlangıçtadır; doğan çocukların yarısı en fazla yeniyetmelik çağına ulaşıyor, sizin öğrencinizin de erişkinlik çağına ulaşmaması olasıdır. 

Öyleyse şimdiki zamanı gelecek uğruna feda eden bu barbarca eğitim konusunda ne düşünmeli? Bu öyle bir gelecektir ki çocuğu türlü zincirler altında eziyor ve onu, ileride hiçbir zaman elde edemeyeceğine inanılması gereken bilmem hangi sözde mutluluğa hazırlamak için mutsuz kılmakla işe başlıyor. Bu eğitimin konusunu mantıklı saysam bile, bunca özenin bir gün işlerine yarayacağına emin olamadan, dayanılmaz bir boyunduruk altına alınmış ve kürek mahkumları gibi müebbet işlere mahkum edilmiş bu zavallı mutsuz insanların halini görüp de öfkelenmemem mümkün müdür? Neşe yaşı, ağlamalar, cezalar, tehditler kölelik içinde geçiyor. Zavallıya kendi iyiliğimiz uğruna acı çektiriyoruz, çağırdığımız ve onu yakında o iç karartıcı çarkın içinde yakalayacak ölümü görmüyoruz. Kim bilir kaç çocuk bir babanın ya da bir öğretmenin zırva bilgeliğinin kurbanı olarak ölüp gidiyor? Bunların acımasızlığından kurtulanlara ne mutlu! Çocukların bu gibi insanların çektirdiği acılardan sağladığı tek yarar, yalnızca büyük üzüntülerini, sıkıntılarını tanıdıkları yaşama özlem duymadan ölmektir.

İnsanlar, insan olun; bu sizin ilk görevinizdir: Her durumda, her yaşta, insana yabancı olmayan her şeyde insan olun. Sizin için insanlık dışında hangi bilgelik vardır? Çocukları sevin; oyunlarını, zevklerini, sevimli içgüdülerini destekleyin. İçinizden hanginiz gülümsemenin dudaklardan eksik olmadığı ve ruhun hep huzur içinde olduğu o yaşı kimi zaman özlemle aramamıştır? Bu küçük masumların, ellerinden çabucak kaçan bu kısacık zamandan ve kötüye kullanamayacakları bunca değerli bir maldan yararlanmalarını neden engellemek istiyorsunuz? Sizin için geri gelmeyeceği gibi onlar içinde geri gelmeyecek. Gelmeyecek olan bu kadar kısa ilk yılları neden üzüntü ve acılarla doldurmak istiyorsunuz. Babalar ölümün çocuklarınızı beklediği anı biliyor musunuz? Doğanın onlara bahşettiği o azıcık anı ellerinden alarak kendinizi pişmanlıklara hazırlamayın: Onlar var olmanın zevkini hissedebilir duruma gelir gelmez bu zevkin tadını çıkarmalarını sağlayın; Tanrı’nın onları çağıracağı herhangi bir saatte, yaşamın tadını almadan ölmemelerini sağlayın.

Kim bilir bana karşı olan ne kadar ses yükselecek! Bizi durmadan kendimizin dışına atan, şimdiki zamanı hep hiçe sayan ve bizi olamadığımız yere taşıya taşıya hiçbir zaman olamayacağımız yere götüren bir geleceği durmadan izleyerek, biz ilerledikçe kaçan bu sahte bilgeliğin haykırışlarını uzaktan duyuyorum.

Diyeceksiniz ki, insanın kötü eğilimlerini düzeltmenin tam zamanıdır; acıların en duyula bildikleri çocukluk çağında bu acıları çoğaltmak akıl çağında çocukları bundan kurtarmak için gereklidir. Ama bu işin elinizde olduğunu ve bir çocuğun zayıf zihnini bunalttığınız tüm bu güzel bilgilerin bir gün onun  için yararlı olacak yerde zararlı olacağını size kim söylüyor? Ona bol bol verdiğiniz acılarla bir şey kazandığınızı size kim garanti ediyor? Neden ona durumunun kaldıracağından daha çok acı veriyorsunuz, hemde bu acıların geleceğin lehine olacağından emin olmaksızın? Ve onun iyileştireceğinizi ileri sürdüğünüz bu kötü eğilimlerini doğadan çok sizin yanlış tedavinizden ileri gelmediğini bana nasıl kanıtlayacaksınız?

Çocuğu bir gün mutlu etmenin yerli ya da yersiz umuduyla bugün bir insanı mutsuz kılan zavallı öngörü!

Emile, Jean-Jacques Rousseau, syf: 68-69, İş Bankası Kültür Yayınları.

Etiket(ler): , , .Yer işareti koy Kalıcı Bağlantı.

Bir yanıt yazın