-Ortadoğu’daki halkların neden şimdi ayaklandığı konusundaki sorular gayet doğaldır ve bu sorgulamaların ciddi şekilde tartışılması gerekiyor. “Neden şimdi” sorusuna cevap vermek kolay değil. Paris Komünü’nden Berlin Duvarın’nın yıkılmasıyla Doğu blokundan başlayan devrim hareketlerine tarihte benzerine rastlayabiliriz, günümüzde yaşanan ayaklanmaları ve onlarla kıyaslayabiliriz.
-Arap dünyasına yönelik oryantalist algı nedeniyle, bu halkların böylesine sarsıcı bir hareketlenmeyi gerçekleştirebileceği düşünülmüyordu. Ancak gerçek böyle değildi, İslam dünyasında görmezden gelinemeyecek bir siyasi direniş ve örgütlenme kültürü olduğu gözden kaçırıldı.
-Devletin sivil toplumun örgütlenmesini engellediği bir ortamda İslamcı ve sosyalist grupların Tunus’ta önemli bir muhalif rolü olduğunu ve öteden beri fiili mücadele yürüttüklerini kaydetmek gerekiyor.
-Mısır’da yaşananlar birden olup biten bir şey şeklinde yansıtıldı, basının yansıttığı gibi aniden gerçekleşmedi devrim. İnternet üzerinden örgütlenmeler bile 2007’den beri vardı.
– Ekmek fiyatlarının artmasına ve işsizliğe karşı Mısır’da ciddi bir sendikal hareketliliğin var olduğunu biliyoruz.
-Suriye’de ise sanki demokrasi varmış, siyasi partilerin faaliyetleri serbestmiş gibi görünüyor, ancak ülke bütünüyle Esad ailesinin hükmettiği Baas rejiminin kontrolü altında ve muhalefete hiçbir şekilde izin verilmiyor.
-Der’a’da küçük yaştaki çocukların tutuklanmasına karşı başlayan isyan süreci 4-5 aydır sürüyor. Kitlesel tutuklamaların, işkencelerin, katliamların söz konusu olduğu sürecin bu kadar vahşice işlemesi rejimin bugünün siyasal kültüründen çok diktatöryel tepkilerle hareket etmesinin bir sonucu.
– Esad, Mısır ve Tunus gibi ülkesinde de ayaklanmaların gerçekleşmesi ihtimalini göz ardı edecek kadar kendinden emindi. Yoksulluğa, baskıya, yolsuzluklara, özgürlüklerin kısıtlanmasına karşı gerçekleşen bu ayaklanmaları Tunus ve Mısır’dan farklılaştığı çok fazla nokta yok. Ancak Suriye’nin Amerika’ya karşı bir duruşunun olması ve pragmatist olduğunu, samimi olmadığını düşündüğüm bir anti-emperyalistliği söz konusudur. Hamas’a ve Hizbullah’a verdiği destek Golan’ı geri almak ve halkın gözünde kaybettiği meşruiyetini geri almasına dönük pragmatist bir destektir. Suriye İsrail’e tek kurşun atmamış ve hatta Esad wikileaks belgelerine göre Hamas liderini bir koz olarak Suriye’de bulundurduğu görülüyor.
– Yani Suriye’nin anti-emperyalist politikalarının samimiyeti tartışmalıdır ve salt bu politikalara dayanarak devrim sürecine önlem almaması saçmadır.
-Yapılan reformlara rağmen muhalefet neden direnmeyi sürdürüyor, rejimle diyaloğa dahi girmeyi kabul etmiyor. Çünkü bu reformlar samimi değil, çünkü olağanüstü halin kaldırılmasından sonraki gün 130 kişi katledildi. Suriye muhalefeti bu kadar ciddi bir adımdan sonra katliama devam edilmesini bir tutarsızlık olarak değerlendirdiği için rejime net bir şekilde tavır almış durumda. Muhalif gösterilere katılanlara karşı gerçekleştirilen kitlesel kıyım tavırları sertleştirdi.
-Arap devrimleri Amerikan yanlısı rejimlere karşı gerçekleştiği için büyük heyecan yarattı. Ancak Libya’daki gibi muhalefetler sapma göstererek NATO’yla işbirliğine girmiş durumda. Suriye’deki muhalefet söz konusu olduğunda da benzer şüpheler söz konusudur. Ancak Suriye halkının Suriye muhalefetinden ayırt edilmesi gerekiyor. Azınlık durumundaki birtakım grupların Amerikan ve Batı yanlısı tavırları halka mâl edilemez, bunlar üzerinden, bazı saçma sapan açıklamaları referans alarak Suriye’deki halk devrimini yargılamak doğru değildir. Evet muhalefetin kendisine göre bir tutumu vardır ancak halkın talepleri, duyarlılığı ve davranışı muhalefetle bazı noktalarda kesişse de ayrıdır, muhalefet gruplarının halkı yönlendirdiği düşüncesi doğru değil.
-İran ve Hizbullah’ın Esad rejimine destek vermelerinin mezhebi hiçbir boyutu olamaz. Böyle olması için Esad rejiminin Şii olması gerekir. Ancak Nusayri’dir. Şii mollaları Nusayrileri Müslüman olarak görmez zaten. Bu destek tamamen siyasidir.
-Devrimleri İslami devrimler olarak nitelendirmek zor ancak Müslümanların zulmün ortadan kaldırılmasını desteklemesi gerektiğini düşünüyorum.
-Mısır’daki İhvan-ı Müslimin’in talepleri devrimin oldukça gerisindedir ve şu anda Askeri Konsey’le işbirliği içindeler. İhvan’ın devrime sadakat gösterdiğini söylemek güç.
– Devrimlerin kökeninde özgürlük ve ekmek kavgası vardır ve bence bütün bu süreçler İslami’dir, desteklenmelidir. Adalet, ekmek, özgürlük temelli hareketlerin bu amaçlarına ne kadar ulaştıkları tartışmalı olsa bile…
– Bütün Arap ülkeleri devrimlerden paylarını alacak. Başta Suudi Arabistan olmak üzere olası isyanlara karşı alınan önlemler bunu gösteriyor. Suudi Arabistan’da petrol zenginliğinden kaynaklanan rehavetin, refahtan kaynaklanan bir apolitikliğin yanı sıra %15’lik Şii nüfusunun ayaklanması da Vehhabi ideolojisini benimseyen kitlelerde rahatsızlık yaratarak halk hareketini olumsuz yönde etkileyebilir.
– Hizbullah’ın Suriye rejimine bel bağlıyor olması ilginç ve üzücü. Halk devrimiyle ortaya çıkacak olan rejimin Amerikan ve İsrail yanlısı olacağı şeklinde bir hava uyandırılıyor ancak bu oldukça saçmadır. Ben İsrail’le olumlu ilişki kuracak herhangi bir İslami harekete rastlamadım, Suriye İhvan’ı da hiçbir şekilde bir işbirliğine girmez Siyonistlerle. Olaylara Lübnan merkezli yaklaşmamız bizi yanlış değerlendirmelere götürecektir. Hizbullah galip gelirse Bütün Ortadoğu’da direniş yanlısı hareketler kazanacakmış gibi bir yanılsama var. Nasrallah gibi herkesçe kabul görmüş bir direniş figürünün bu süreçte Baas rejimini koşulsuz bir şekilde desteklemesi Arap toplumlarındaki Sünni-Şii karşıtlığını inanılmaz boyutlara taşıyacağı muhtemeldir. Ahmedi Nejat yönetiminin Ortadoğu’da ve özellikle Suriye’de adeta misyoner kuruluşlar gibi Şii propagandası yapması maalesef insanların kafasındaki mezhebi önyargıları kökleştiriyor. Mısır’ı, Tunus’u devrim olarak gören, Bahreyn’i kutlayan Hamaney Suriye’de yaşananların müsebbibi olarak çapulcuları adres gösterebiliyor. Zalim-mazlum ilişkisi üzerinden düşünmek, seçmeci davranmamak gerekiyor. Anti-emperyalist bir duruşu var diye Baas rejiminin katliamlarını görmezden gelmek mümkün değildir.
– Türkiye’nin politikalarına baktığımızda, Libya’da her ne kadar Ahmet Davutoğlu ilkeli bir siyaset izledik demişse de ciddi bir pragmatizm söz konusuydu. Türk vatandaşlarının ve yatırımlarını hükümette olan bir siyasi parti tarafından dikkate alınması gibi bir durum var.
(Haber: Habil Sağlam-Mustafa Özeke – www.tokad.org)