Ali Bulaç, Zaman Gazetesindeki köşesinde yer alan (23.02.2012) ‘Akıllı tahta ve tablet’ ne kadar akıllıca? başlıklı yazısında hükümetin FATİH projesi kapsamında okullarda dağıttığı tablet bilgisayar ve akıllı tahta uygulamasını tartışmış.
Türkiye’deki dindar camianın 150 yıllık kompleksine vurgu yapması bakımından önemli bir yazı bence. İslam bilimsel gelişmelere açıktır tekrarının söylemden pratiğe aktarımının bir nişanesi olarak dindar hükümet tarafından uygulamaya geçirilen bir projeyle karşı karşıyayız.
Çokça tartışılmayı hak eden ancak birçok boyutuyla ele alınması gereken bu proje başta sendikalar olmak üzere es geçiliyor. Eğitim-öğretim faaliyetlerinin ekseninde yer alması gereken hakikat arayıcılığı kaygısının zaten Türkiye’de çok uzak bir amaç olduğundan geçtik, kendini İslam’a refere edenlerdeki akıl tutulmasının son trajik örneği olması bakımından iç acıtıcı bu proje için herhangi bir değerlendirmenin gelmemesi gerçekten çok üzücü.
Ali Bulaç yazısının girişinde Müslüman zihinde yaşanan kompleksten bahisle “Kârlı bir yatırım alanı varsa, yatırımcılar, söz konusu yatırımın “İslamiyet’in ilerlemeye ve teknolojik gelişmeye katkısı” konusunda iyi bir çalışma yapsınlar, projelerini yüzde 90 kabul ettirirler, geri kalan yüzde 10’luk dilim teknik, bürokratik ve mevzuata ilişkin bir süreçtir sadece. Türkiye’yi ve İslam dünyasını bu zihinden başka hiçbir ideolojik veya siyasi grup, küresel ekonomiye daha hızlı ve güvenilir yollarla eklemleyemez. Çünkü bu zihin hiçbir şeye eleştirel bakamaz.” diyor ve o kompleksli zihnin pratiğini açık ediyor. Aslında bu değerlendirmenin Cihan Tuğal’ın kitabındaki temel teze paralelliği hemen göze çarpıyor.
Batıda ve Türkiye’de internet ve bilgisayar bağımlılığının “hastalık” olarak hastanelerde tedavi edildiğinden bahseden Bulaç, bu tehdidin okullaşma üzerinden kitlesel bir boyuta ulaşacağı endişesini taşıyor ki haksız değil. Tam bir sanal hastalık evreni ilkokuldan üniversiteye bizi bekliyor gibi.
Projenin maliyeti ya da uygulanabilirliği ise büyük boyutlarda bir tartışma konusu. Oradan öğrencilerin okuma-yazma ilgilerine getiriyor Ali Bulaç sözü; bilgisayarın daha çok “görsellik-seyirlik” niteliğinin tefekkür edilesi bir okuma çabasının önüne set çekeceğini söylüyor ve bunu liberal-kapitalist piyasanın arzuları çerçevesinde değerlendiriyor: “Öğretim “okuma ve yazma yetisi”nin paralel ve eşzamanlı geliştirilmesini gerektirir. Akıllı tahta ve tablet bilgisayar, “kalemle yazma yetisi”ni zayıflatırken, “görsel düzeyde okuma”yı öne çıkaracak. Bu, öğretimin bir ayağını felç etme anlamına gelir. Yeni sistemde “okuma yetisi” görsel ve hareketli zemin üzerinde yürüyeceğinden, zamanla “okuma yetisi” de zayıflayacak, sadece “görsellik” öne çıkacak ki, bu aslında okuma-yazma becerisi yeterince gelişmemiş ve sadece gözleriyle düşünen, daha doğrusu resim ve imgeleri seyreden ebleh, tefekkürden yoksun nesillerin yetişmesine sebebiyet verecektir. Bu da liberal kapitalist piyasanın gökte ararken yerde bulduğu şeydir.”
Çağımızın putu bilgisayarı her derde deva görme sapkınlığı sınır tanımadan devam ediyor. Eğitimin büyük bir hızla piyasalaştırıldığı bir vasatta kişiler de karşı çıkmazlarsa bu yazgıdan kurtulamayacaklar.