Tanımını biraz geniş tutarsak bütün atasözleri birer slogandır. Bir duruma, davranışa şartlar kişiyi.
Ham slogan edebiyatına ya da sloganlı edebiyata karşıyım, özellikle şiirde. Estetik yönden sakıncası, tutarsızlığı, geçersizliği bir yana, insanın yaratıcı özünü, dünyayla çatışmasını ya da işbirliğini yadsımak, yok saymak, insanı kişiliksiz bırakmak gibi anlıyorum.
Yalnız şu var ki, bir olgu olarak varlığı gözden uzak tutulamaz sloganın. Kabul edilse de, edilmese de. Bu yüzden slogan sorununu salt estetik açıdan değil, bir ortak duyarlılık, bir ortak eylem alanı kurma, bir çeşit toplumsal iletişim öğesi olarak düşünmeli değil mi?
Bana kalırsa slogansız edebiyat olamaz. Bir bakıma yoktur da. Batı burjuva romanı oldukça geniş ölçüde yararlanmıştır slogandan.
Virginia Woolf, Mrs.Dalloway‘de roman kahramanlarından biri için şöyle bir tanım kullanır: “Lucrezia çiçekli bir bahar dalı gibiydi”. Kuşkusuz bu tanım, bu betimleme, bildiğimiz anlamda bir slogan değildir. Ama bütün önemi bu tanımın, V. Woolf’a gelene kadar Batı’da her türlü edebiyat dalında binlerce kez kullanılmış olmasıdır. Ortak bir duyarlılık, ortak bir beğeni yaratmada yeri olan öbür tanımlar gibi.
Amacı ortak bir duyarlılık, ortak bir bilinç yaratmak olan her sözü slogan saymak zorundayız sanıyorum. “Mehtapta romantizm”, “Sonbaharda hüzün”, “Gurbette keder”, bir çeşit slogan değil midir? (Burada bir ayraç açmak gerekiyor. Bazı sloganları, bazı klişeleri de binlerce yıllık hayat, binlerce yıllık alışkanlık zorlar yazarlara. Ama bu durum onların slogan olma niteliğini engellemez.)
Güncel sloganlara, hemen yaratılan, daha doğrusu ortaya atılıveren, siyasal zorlamaların, baskıların bir çeşit sübapı olan sloganlara gelince! Edebiyata geçemeyecek kadar dayanaksız ve yaşamadan gelmemiş olduğu sürece sadece siyasal iktidarların işine yarar. Miting alanlarında kalır çünkü. Bir çeşit boşalma sağlar ve eyleme dönüşmez coşkunluk.
Edebiyat sloganları bir yana, miting sloganları bile yaşamadan uzun geçmişli, hikâyesi olan bir yaşamadan süzülmüş olmalıdır. Genel coşkunluğu, genel eğilimi saptayıp etkileyecek, yönlendirecek bir ortak yaşanmışlığı, bir tarihi olmalıdır.
Slogansız edebiyat konusunda kuşkuluyum. Çünkü yaşam boydan boya bir sloganlar dizini. Slogansız politika da olmaz, eylem de. Aşk bile. Suç slogan kullanmakta değildir. Yanlış, yaşamasız slogan yaratmaktadır. Bilinçle, yakışıklı bir biçimde kullanıldığında neden vazgeçmeli!
Ayrıca ne kadar yersiz ve uygunsuz kullanılsa bile zamanla bir bilinç yaratmayacak mı, seslendiği kişilerde?
“Katil Oligarşi!” yapı bakımından sevimsiz bir slogan. İlk bakışta gülünç bile. Ama en azından oligarşiyi öğrenmeye ve öğrendikten sonra ona karşı bir tavır almaya çağırmıyor mu?
Sorun sloganları bulabilmekte. En usta slogancılar da yalvaçlar galiba. Çünkü bana kalırsa bütün din kitapları birer sloganlar topluluğudur. Onbin yıldır da çalışıyorlar.
Turgut Uyar, “Slogansız”, Korkulu Ustalık, Yapı Kredi y., İstanbul, 2009, s.410-411.