(…) Bazen kendimizi sorgulayabiliriz: Bizimki niçin sözgelimi Faulkner, Salinger, Cheever ya da Carver’in yazdıkları kadar yalın ve onlara benzer görünmesine karşın, onlarınki kadar etkileyici olamıyor? Yoksa hayatımız yazılmaya değer ayrıntıları kısıtlı, dolayısıyla düz, bireylik duygularımız ve davranışlarımız yeterince gelişmemiş mi? Bunlar, öykü ya da roman, düzyazının kılcal damarlarına kan basıncı yapan noktalarıdır hayatın. Üstelik kuşku duymaya gerek yok. Yaşadığımız bu ülkede sıradan hayatın, edebiyatı besleyen çok zengin, karmaşık, ayrıntıları sürekli çoğaltan, sert biçimlerde var olduğu düşünülürse, edebiyatımız için uygun koşullar da var demektir.
Bu yazıda sözünü ettiğim soydan yazarlar, asıl hayat malzemesi olarak ayrıntıları gördükleri ve çoğu kez bizim göremediklerimizden, adeta taşın suyunu sıkarak o malzemeyi çıkardıkları ve sonra göze görünmez bir ayrıntıya insanın içini burkacak anlamlar yükleyebildikleri için, çoğunluktan ayrılıyorlar. Nitelikli edebiyat dediğimiz de bu olsa gerek.
(Semih Gümüş, Radikal Kitap, 4 Kasım 2011)