Edebiyatın değerini kaybedeceğine ya da kaybettiğine ilişkin endişeler, kanaatler var; birçok yerde bunlarla karşılaşırsınız.
Edebiyatın özellikle dijital devrimle birlikte zaten çok da kuvvetli olmayan damarı epeyce zayıflatıldı. Şimdi başka bir dünya var ve edebiyat bu dünyada mevzilerini korumaya çalışıyor.
Hasan B. Kahraman’ın da söylediği gibi görsel olanla temas daha kolay, daha rahat bir ilişki biçimiyken metinle uğraşmak en nihayetinde zor bir süreçtir. Bir metni anlamaya çalışırsınız öncelikle, notlar alırsınız, kenarlarına açıklamalar eklersiniz. Belki de o metni yeniden yazarsınız. Artık o uğraşlar insanlar için pek cazip gelmiyor.
Edebiyatın sadece görselin, hızın karşısında mağlup olduğunu söylemek de hakkaniyetli bir değerlendirme olmaz. 80’lerden önceki süreçlere bakmak gerçekle yüzleşmemizde bize yardımcı olabilir. İdeolojilerin canlı olduğu, kitlelerin daha iyi bir dünya talebiyle ayakta olduğu yıllarda, sadece bu memlekette değil bütün dünyada, edebiyat açık bir motivasyon kaynağı idi.
İdeolojilerin öldüğünü söyleyenler serbest pazar ideolojisini ikame etmeye çalışan, o ideolojiye iman eden çevrelerdi. İdeolojiler ölmez, öldürülmek istenir. Öldürmek isteyenlerin hegemonik taleplerinden bu cinayetlerin gerekçeleri anlaşılabilir.
İdeolojiler gibi doğrudan öldürülmektense, 12 Eylülcülerin İslam’ı Türk-İslam sentezi şeklinde yeniden üreterek İslam’ın devrimci karakterini bertaraf etme arzularına benzer bir durum edebiyat için de yaşanmıştır. Öldürülmek yerine serbest pazar sürecinde etinden ve sütünden yararlanılabilecek şekilde… Çünkü edebiyatın ölüsü egemenler için fevkalade kazançlı ve işlevsel olabilirdi.
Cuntalar sendikaları ezer, muhalif partileri kapatır, siyaset üretenleri katleder, yukardan aşağıya bütün toplumsal alanları zihinsel olarak yeniden biçimlendirirken edebiyat da bundan bir şekilde payını alır.
Siyasi yüzünü yitirmiş, hakikatin, adaletin yanında durmayan edebiyat için söylenecek bir şey yok. Lanet olası bir şey o! Bir de kendi daracık muhitlerinde en az o günkü cuntacıların, bugünkü postmodern siyasanın yaptığından daha kötüsünü yapanlar var. İsmet Özel’in hangi şiirlerinin, niçin bugün ezbere bilindiğini ve “evet, isyan” çizgisinde okunup durduğunu anlayamayan…
Her insani çabanın oturduğu bir zemin vardır. Şimdi olunması gereken zeminini bulamayanların tiksinti verici tutumları, zor olanı daha da öldüren bir tavırdır. İnsanla buluşmayan sahte zeminler aldatıcılığa devam edecektir.
İdeoloji hayat buldukça edebiyat canlanır. İdeolojiye düşman olanlar egemenlerin ekmeğine yağ sürerler. Bunun başka bir izahı kabul olunamaz, kimse kusura bakmasın. İsyanın dili olmadıkça insanları dijital devrimin kucağına atıverirsiniz de ruhunuz duymaz. Sokağa çıkmak, hayatın ritmini, acısını yakalamak, ona tanık olmak yaşayan edebiyatın öncelikli şartlarındandır öğretmenim! Gerisi ne çok boş laftır öyle!
Neden sizi okusunlar ki, görseller daha eğlenceli!