Hece dergisinin Nisan 2010 tarihli 160.sayısında yer alan şiirlere baktığımızda derginin oldukça politize olduğunu görüyor ve şaşırıyoruz. Şiirde yükselen siyasal damarın gücü bir kez daha ispatlanıyor böylece. Siyasi şiirin artık baskın bir güce eriştiği ve etrafını şekillendirmeye başladığını söyleyebiliriz. Elbette Gazze’ye yönelik Siyonist saldırılar sonrası ortaya çıkan duyarlılık da hayata müdahil olan şiir anlayışına dönüşe ivme kazandırdı. Politize olan gözün içeriyi de görmesi gerekir fakat süreç her zaman bu şekilde işlemiyor ne yazık ki. Gazze için oluşan duyarlılığı, Türkiye’deki yakıcı sorunlarda ortaya koyma hususunda ciddi sıkıntılar var. İçeriye dönük eleştirilerin dillendirilmesi noktasında hâlâ “her doğru her yerde söylenmez”ci yaklaşımlar egemenliğini sürdürüyor. (bkz: Rıdvan Kaya, Düşünce ve Eylem, “Filistin Aynasında Tutarlılık Sorunumuz”, Ekin y.)
Dile getirilemeyen, konuşulamayanları ifade etmek edebiyatçıyı/şairi değerli kılar. Resmi ideolojinin yıpratılması, dayatılan sahte kutsalların reddedilmesi, ağza alınamayan tabuların eskitilmesi, müslümanlar olarak, edebiyata yüklemememiz gereken işlevler. Başörtüsü yasağına, 1 Mayıs’a, Tekel işçilerine, Ergenekon’a, Balyoz’a dokunan(sorunlu kimliklerin doğurduğu sorunlu perspektifler içerseler de) şiirlerin yayınlanıyor olması, çok değil birkaç sene öncesine göre önemli bir olumluluk. Hayata yönelen, günceli ıskalamayan, yüzünü dünyaya çeviren bir şiirin parça-doğrularla da olsa ciddi işler başarabileceğini düşünüyoruz.
Hayriye Ünal’ın birkaç sayıdan beri hazırladığı “Takip Mesafesi” bölümünde Roni Margulies’in poetik görüşleri ele alınmış. 90 sonrasında çeşitli dergilerde yayınlanan, Margulies’in 80 kuşağının imgeci/saçma şiirlerinin eleştirdiği ve anlaşılır, naratif şiire vurgu yaptığı yazılarında temellendirdiği “başka bir dünyayı mümkün görmek ve şiirin anlamlılığı” arasındaki bağlantı üzerinde durulmuş. Hayriye Ünal, milliyetçilik ve Kemalizmle hesaplaşmak da dâhil olmak üzere Margulies’in görüşlerine genel olarak katılıyor. Fakat edebiyat ortamının geneline hâkim olan şiir-merkezli düşünüşü terk edip düşünceyi esas alarak yaklaşmak gerekiyor Margulies’in poetikasına, Tasfiye’nin 21.sayısında yer alan Roni Margulies dosyasında bunu yapmaya çalışmıştık.
Ömer Aksay’ın “Âdem’in Belindeki Unutkan Çocuklar İçin” adlı şiiri mesela. “Bahçenin Epik Sürgünü” gibi anlamdan uzak, bilinç geçişlerine ve deneyselliğe dayalı karmaşık metinleri yavaş yavaş terk ederek çevresine yönelen, sorgulayan, itiraz eden ve daha sahih (şiirin kendi kutsiyeti(?) içinde değil elbette, vahyin ölçütlerine göre) bir şiir ortaya koydu son dönemde Ömer Aksay. İbn Ârabi anılarak problemli bir başlangıç yapılan şiirin, “kar altında cuntaya karşı” duran insanlara uzanması sözünü ettiğimiz meseleyi daha iyi özetliyor. Bir ucu tasavvufa, insanın varlığına ilişkin bâtınî yorumlara(dolayısıyla apolitizme) yaslanan; öbür ucu eylemliliğe dayanan şiir, dönemine tanıklık ediyor, muhafazakâr demokratların çelişkisini ortaya koyuyor. Eklektik bir duruşla da olsa Aksay’ın güncele dönük endişelerini barındıran bu şiirin gücü, hızın arttığı, söylemin berraklaştığı kesitlerde ortaya çıkıyor:
bütün unutkan semtler camileriyle havaya uçsun hadi
[camiler bombalanacak müslümanlar nerede] diye sor bana
bütün uçuşları iptal et, süresiz tâtil olsun, alınlarda ter aksasın
gizli planlar hazırla, delil olarak sun, ıslak imzalı belgelerini
senaryolar üret, binlerce meraklı bul, düşkün bir halk, çetrefil
sefih bir topluluğu azarla, bulmaca yorgunu, pazarları çapraz, sudoku
yüzbinlerce sivili stadyumlara topla ve hemen canına oku
lütfen; endişelenecek bir tarafı yok.
Kenan Çağan’ın “doğrudan itiraz ve taammüden ?..” şiiri şu dizelerle başlıyor:
zamanı geldiğinde devrik bir cümleden
sökülen apoletleriyle cuntacılar
kaligrafiyi de biliyor sanacaklar kendilerini
Hasan Yurtoğlu’nun şiirinde de güncel göndermeler var: “kendini alelacele çoktan / ilan etmiş / söyle kaç devlet / kaç adam gibi / daha bir millet /temin edememiş kendine / henüz kaç devlet / öyle irili ufaklı / fransız ihtilalinden beri / doğru dürüst bir iki giyotin / yurttaşına kravat permatik / bir çift potin / temin etmeyi başaramamış / ne eli yüzü düzgün ahali / ne huyu suyu belli şef”, “farksız hayat / saatler süren / yönetim kurulu toplantısından / birkaç ayet okunan / fıkra anlatılan / farklı tatlarla”.
İdris Ekinci’nin “Allah Bize Yeter” şiiri, söyleyeceklerini açıkça dile getiren, “şiir”liğini de aynı ölçüde koruyabilen sağlam bir örnek:
Baktım isyan çoraplarıma bile inmiş
Gündüzleri oturacak yer bulamadım
Kirli ketenden rahatsızdım kefenden umutlu
Seni güzlere dağıtan zalim ıslık nereden sinmiş
ilk defa okuyorum derginizi gerçekten kürt kültürü açısından güzel bilgiler var harika
Yazının yarısında ne anlatacağını açıklamak diğer yarısında da anlatmak gibi bir tarz ilginç olmuş Ha bir de aklımızda 5 ila 9 arasında kelime tutabiliyoruz ya. Sen bazen bi parantez açıyorsun hepsini dolduruyosun. Ne diyorduk diye diğer kelimeleri hatırlamak için geriye gitmek gerekebiliyor. Yani yeni bahsedilen bir konuyu örneklemek gerekirse (cümle içinde kullanmak gibi bir şey) diyorum ki beynimdeki yazmaç sayısı bazen verdiğin verilerin hepsini birden işlemeye yetmiyor. Gidip yazıdan değişken çekmek zorunda kalıyorum performansımı düşürüyor :p Boşver hacı sen bunları hikaye falan yaz Neyse madem o kadar geldik adam gibi bir yorum yapmadan da gitmeyelim. Adet yerini bulsun. Anlatımda ve anlamada metafor kullanmak gerçekten yararlı bir yöntem. Fakat sıkıntı şurada başlayabiliyor. Kullandığımız metaforun benzettiğimiz şeyden farklı noktaları çıkmaya başladığında metaforun kendisi de bizim bilgimiz ve inandırıcılığımız da çatırdamaya başlayabiliyor.Ha tabi bunu tartışmalarda avantaja kullanmak da mümkün. Karşı taraftakine fikrin uygunsuz olduğunu anlatmanın en güzel yollarından biri kullandığı metafor üzerinde bunu ispatlamak oluyor. Sonra muhtemelen ikinci bir tane seçmeye çalışıyor fakat ilkinden daha tutarsız olması oldukça olası.Neyse ben zaten geçiyordum uğradım