Netliği sığlık, muğlâklığı âmâk-ı ilme erişmenin en kestirme yolu zanneden yabancılaşmış aydının trajik öyküsü… Tuvâle yansıtılmış herhangi bir resim;özgül tarafıyla,tekrarlanamazlığıyla eşsizdir kuşkusuz. Fakat resim eleştirmenlerince tuvâldeki resimle bağdaşmayacak ölçüde entelektüalize edilmiş, kapalı, anlaşılmaz metin şaşırtıcıdır. Anlaşılmazlığın takdir görmesi de şaşırtıcı aynı zamanda. Hâlbuki gerçek daima basittir. Beceriksiz bir cümle, süslü bir cümleden çok daha yakın hakikate. İşte bir hakikat daha.Bunun için midir daha makbul olması;süssüz,büyüsüz ve öz olması duaların? Peygamberlerin filozoflara nazaran-ve onlara yaraşan-süssüz ve büyüsüz deyişleri bunun için mi?
Kelimelerin ve teorik kavramsallaştırmaların kurduğu çelikten bir dünyanın pek insansız, pek çözümsüz anlamsızlığı… Kelimeler. Kelimeler. Rabb “ol” der, sarsılır gökle yer ve olacak olur. Yeni bir ol emrini bekler. Kımıldasa helak olacak. Tüm mesele, ışığı kendi yolunu bile aydınlatmayan aydınımızın ihtirasını ve ihtisasını Rabb bellemesinde. Konuşsa kâinat sarsılacak. Sanır ki sussa, yıldızlar aydınlatmayacak. Kararacak etraf. Konuşmaya başlasa insanlar anlamayacak ve yalancı resimlerle bezediği dünyası gerçekliğin sıradanlığına uymayacak. Pragmatizmin kolaycılığı ve çözüme dönük amaçlar dünyası… Hayır. Anlatmaya çalıştığım bu değil. Entelektüalizmi ideoloji edinen ve gerçeklikten el ayak çeken aydının karşısına pragmatist, kolay çözüm önerileri sunan bir aydın güruhu önermek ve konumlandırmak değil niyetim. Ruhçuluğun zıddı değilken salt fayda güden sığ ve güdük anlayış, sunduğu hayat tarzı maddeciliğin katı dünyasından başka hareket alanı bırakmamakta. Her iki yaklaşım da iki ayrı kutupta açmaza düşmekte fakat şaşırtıcı bir ayniyet sergilemekte.
Önce desakralize edilen bilgi zamanla gerçeklikle ilişkisini de yitirdi. Bu, kutsal olanla gerçekliğin zorunlu ilintisinden ileri geliyordu. El-asl olan gerçekliğe gelince, kutsalın olmadığı yerde onun ontolojik devamlılığı zaten mümkün değildi.