Zuhal Olcay, geçen sene Radikal’e verdiği röportajda “Uygulanan kültür politikaları; ‘Durun! Kültürün sırası değil önce hastane, okullar açalım…’ diyor. Hayır, onu da yap ama bunu da yapmak gerekir. Düşündürmeye imkân vermeden yönetmek tabii ki iktidarların pek bir işine geliyor. Düşünce, sorgu, soru sorma başladığında yüksek sesler çıkmaya başlıyor. Gerçek sanat insanlara soru sordurur. İnsanlar sorularına yanıt bulamadıkça, sorular kafalarına geldikçe sorulara yanıt aramaya başlarlar soruların cevaplarını bulmak için başka türlü sorular sorarlar ve hakkını aramaya başlar.
Yolunda gitmeyen şeylerin farkına varır. Daha çok soru sormaya, bağırmaya ve istemeye başlar. Devrimi sanat yapmaz, devrimi yine insan yapar. Sanat, devrimi yapacak insanları düşünmeleri için kapıları aralar, ışığı yakar.” şeklinde bir cevap vermişti sorulardan birine…
Birçok konuyu iç içe geçirmiş, kısa ve çarpıcı bir cevaptı… Gerçekten de, Zuhal Olcay’ın işaret ettiği gibi; insanlara eleştirel düşünmeyi değil devlet gibi düşünmeyi öğreten pedagojik bir iktidar var bu ülkede. Ve her şeyden önce eğitim sisteminin kendisi, insanın sanatla, düşünceyle ve edebiyatla buluşmasını engelleyerek onun “hayat damarlarını” kurutuyor. Sonra da yürürlükte yönetim ve kültür politikalarıyla bitkisel hayata sokuyor…
Bugün insanları soluk alıp vermekten kurtararak güçlü uyarıcılara ihtiyacımız var. Sanat, bu listenin başında geliyor. İnsanları doktriner tarzda verilmiş cevapların tüketicisi olmaktan çıkaracak bir sanat anlayışı şart. Fakat her şeyi izah etmek gibi ince bir hastalıktan muzdariptir mahallemizin sanatçıları. Bir nevi “tanrı-yazar” gibi davranır çoğu. Tam da bu sebepten sanatı yüceltmeleri aslında sanattan ziyade kendileriyle ilgilidir.
Ve bence Zuhal Olcay’ın cevabındaki en çarpıcı cümlesi: “Devrimi sanat yapmaz, devrimi yine insan yapar.”
Beytullah Önce