
Mc Donald’s Bize Maaş Öder mi?
Amerika’da bir emlakçı ev satmak için , evin toplam maliyeti yerine peşinat ve taksit miktarını öne çıkarırken, Türkiye’deki mobilyacılar da taksit sayısı ile miktarına ağırlık verirler. Arada mantık yönünden hiçbir fark yoktur. Amaç, rakamların küçüklüğünü ve ödenebilirliğini kullanarak eldeki malı satmak ve en yüksek karı elde etmektir.
Ancak tüketim kültürü dünyasında her şey bu kadar basit yöntemlerle mi sürdürülmektedir.? Sosyoloji Profesörü George Ritzer, “Toplumun Mcdonaldlaştırılması” isimli eserinde her şeyin bu kadar basit olmadığını, üretim ve tüketim aşamasında çok ilginç yöntemlerin de kullanıldığını söylüyor ve çeşitli örneklemelerde bulunuyor. İşte bir kaçı…
George Ritzer, Mc Donald’s restorantlarında, maliyetlerin kısılması için teknolojinin de katkısıyla, ücretli çalışanların yerine müşterilerin çalıştığını, kuyruğa girdiğini, yiyecekleri masaya getirip koyduğunu, arta kalanları toplayıp çöpleri döktüğünü belirtiyor. Yani bizi ücretsiz işçi olarak çalıştırıp ücret ödemediğini….
Amerika’da, bu anlayışa paralel olarak arabayla alışveriş yapılan pencerelerde: “Müşteriyi karşıla, siparişi al, siparişi hazırla, siparişi ver, ödemeyi al, müşteriye teşekkür et ve bir sonraki müşteriye aynı kuralları uygula” tarzında robotik otomasyon sistemleri geliştirilmiştir. Çalışanın en insani duygusu olan “düşünme”sine ihtiyaç yoktur.
Eserde; gençlerin, özerkliklerini tecrübelilerden daha çabuk makine, kural ve yönetmeliklerin emrine verdiğinden daha verimli oldukları, becerilerin basit-sabit kurallara bağlanarak kalifiye çalışanlara olan ihtiyacın azaltılabileceği, böylece minimum zeka ve yeteneğe sahip insanların tercih edilecek olması nedeniyle maliyetin düşürülebileceği (Burger King çalışanları, “Eğitilmiş bütün maymunlar bu işi yapabilir.” diyorlarmış.), özellikle fast food tipi yerlerde çalışanların düşünme ve becerilerini (ayrıca üretken yeteneklerini) kullandıkları taktirde çalışanlar arasında kırgınlık, doyumsuzluk, yabancılaşma, işe gelmeme ve yüksek işe giriş-çıkış olduğu ifade edilmektedir.
Sağlıkla ilgili şu hususu yazmadan edemeyeceğim: Prof.Ritzer, Amerika’da gereksiz yere sezeryanların yapıldığını, son yıllarda sezeryan ile yapılan doğum sayılarında büyük artış olduğunu ve özellikle ödeme gücü yüksek kişilere sezeryan uygulandığını belirtiyor. Yüksek gelir seviyesine sahip olanların daha az gelir ve daha düşük toplumsal sınıftan olanlardan daha çok sezeryanlı doğum yapmak eğilimindeymiş.
Oysa hastalar, doktorların daha yüksek bir gelir elde edebilmesi uğruna cerrahi operasyon, anestezi, kanama, kan değişimi gibi işlevler sonucunda normal doğuma kıyasla daha fiziksel sorun yaşayacak, iki kat daha fazla ölüm riski ile karşı karşıya kalabilecekmiş. Sezeryan insanlıktan çıkarıcı bir ameliyat haline getirilmiş, doğal ve insani bir süreç çoğunlukla gereksiz yere insan dışı, hatta insanlıktan çıkarıcı bir sürece dönüştürülmüş. En azından, sezeryan olanlar gereksiz yere çok daha insani olan normal doğum yapma deneyiminden yoksun bırakılmış, doğumun mucizeleri küçük bir ameliyat rutinine indirgenmiştir.
Peki bunlar ne için? Dört önemli kural gereği. Bunların ne olduğunu merak ediyorsanız kitabı alıp okumanız yeterli.
insanların kanını emerek büyüyorlar.