12 Eylül ve Diyarbakır Zindanları Muhabbeti

Şimdi muhafazakârlar çıkmış “12 Eylülle, Diyarbakır cezaeviyle hesaplaşmak lazım!” gibi afili laflar ediyorlar. Ben de karmaşık duygular içindeyim doğrusu, bu 12 Eylülle hesaplaşmaya ne kadar meraklıymış bu adamlar, “neden bugüne kadar adam gibi bir 12 Eylül karşıtlığı yapmadılar, ezilenler solcu olduğu için mi sessiz kaldılar” diye.

Hele şu Diyarbakır cezaevi muhabbetine ne demeli? Sanki kendileri Diyarbakır cezaevinde işkencelere maruz kaldılar! Şu bir iki yıldır, en çok da Taraf gazetesindeki mülakatlardan öğrendi herkes Diyarbakır cezaevi fecaatini. Madem bu muhafazakâr çevreler bu kadar içliydi Diyarbakır cezaevine de neden daha önceden hiçbir beklentisi olmadan, adil bir tutumla işkencecilere meydan okumadılar? Kimler işkencelerden geçirildi orada, Kürtler! Bugün referandumda 12 Eylül karşıtlığı yapan AKP ve SP’nin öncülü Refah Partili milletvekilleri DEP milletvekillerinin meclisten atılmaları için yapılan oylamada iki ellerini de havaya kaldırarak ve gülerek evet demişlerdi. Kürt siyasi hareketine duydukları nefret onları adil davranmaktan uzaklaştırmıştı. Önce kendileriyle yüzleşsinler! Gerçi sistem sonra kendilerini de oradan kovaladı ya, o da ayrı mesele…
12 Eylül ve Diyarbakır cezaeviyle hesaplaşma arzusunun samimiyete yükselmiş bir bilgi ve bilinç durumu olmasına sevinmek istiyorum elbette ama o cezaevinde her türlü insanlık dışı uygulamaya maruz kalan Kürt siyasetçilerinin varlık sebebi olan Kürt meselesine hala devletçi perspektiften bakanlardaki 12 Eylül ve Diyarbakır cezaevi hesaplaşıcısı roller bana pek samimi gelmiyor doğrusu.
12 Eylül kurum ve kuruluşlarıyla ortadayken, kapitalist kurgusu her geçen gün daha da takviye edilip küreselleştirilirken “12 Eylülle hesaplaşacağız” diye meydanlara çıkıp süregiden uygulamaları kulak arkası yapanları anlamak çok zor. Zorunlu ideolojik derslere karşı çıkmayanlar, “YÖK’ü ele geçirdik” diye sorgulamayanlar neden 12 Eylül ruhuyla hesaplaşsınlar? PKK’lıların cesetlerine yapılan işkenceleri asker cesetleriyle karşılaştırabilenler 12 Eylül işkencecileriyle hangi mantıkla hesaplaşacaklar?
Kendilerine verilen 27 Nisan muhtırasını hazırlayanları emekli olunca zırhlı arabalarla ödüllendirenler önce bunun izahını yapsın! İhtiyar darbecileri tehdit etmek kolay, 28 Şubat’ın defterini dürelim önce! “Dolmabahçe görüşmesi benimle mezara gider” diyerek halktan halkı ilgilendirecek bilgileri karanlığa gömenler tutmuş Diyarbakır zindanlarının karanlıkları diyor! 28 Şubat ve 27 Nisancıların geçici 15. maddeleri de yok, hadi bakalım karanlıkla hesaplaşmaya!
Kürt sorununda bedel ve pratikten uzak durup da çözüm uyanıklığına kalkışanlar darbelere karşı mücadele vermeden özgürlük şampiyonluğu yapıyorlar. Bu da tam bir şark kurnazlığı olmalı! Ceylanlar dağlarda parçalanırken, kızlarımızın okul kapılarında başörtüleri çıkarılırken Kenan Evren’in peşine düşmüşler!
Etiket(ler): , , .Yer işareti koy Kalıcı Bağlantı.

12 Eylül ve Diyarbakır Zindanları Muhabbeti için 3 cevap

  1. çetin diyorki:

    emek vermeden rant elde etmek,anayasa değişikliğinden menkul siyasal kâr devşirmek isteyenler sırtlanlardan farksız.liberallerin sosyal artığından beslenenler işte bunlar.toto kazanmanın bile şartı var…kupon yatıracaksın…bunlar kupon yatırmadan büyük ikramiyeyi isteyecek kadar uyanıklar :)

  2. beytullah emrah diyorki:

    Hükümet'in bugüne kadar hiçbir altyapı çalışması yapmadığı, değil seçmen kitlesinde kendi parti taban örgütlerinde dahi 12 Eylül ve hatta 28 Şubat darbeleriyle hesaplaşma konusunda siyasal bilinç -hiç olmazsa o yönde bir beklenti- oluşturmadığı bir alanda şimdi, üstelik paketin boyunu da epey aşacak şekilde, hesaplaşma nutukları atması göz boyamaktan öte bir işlev görmüyor maalesef. Dersim'in bombalanmasını eleştirmesi de kaypakça oluyor. Ve aslında bu söylem, “Masum lider Mustafa Kemal, günah keçisi İnönü” denklemini iyice zihinlerde yerleştirirken, Kemalizm'i yeniden üretip dindar seçmenlerine yeni bir pakette dağıtıyor. Bu kötülük de tek başına yeter sanırım.
    Kendi tabanına bugüne kadar hiçbir mesaj vermediği bir sorun karşısında kurduğu dil, ister istemez anlamsız geliyor. Herhangi bir heyecan oluşturmuyor.
    Siyasallaşmasından itinayla korkulan, hatta siyasal talepleri, değişim beklentileri yükseldiği zamanlarda ince manevralarla oyalanan toplum, şimdi karşısına getirilen bu son derece siyasal söyleme itibar etmiyor.
    O yüzden de seçim meydanlarındaki “darbeyle hesaplaşma” cümleleri garnitür gibi kalıyor. Meydanlardan yeni bir toplumsal sözleşme çağrısı yükselmiyor. Asıl mevzu ise CHP-MHP-BDP'yi paralelleştirmek, Kılıçdaroğlu'yla laf yarıştırmak, MHP'yi yanlış milliyetçilik yapmakla suçlamak, BDP'yi bölücü göstermek oluyor…
    Kürt sorununda gelinen noktayı ve mesela “demokratik özerklik” teklifi karşısında takınılan tavrı lütfen dikkatle izleyin. O zaman devlet aklının da ne kadar değişip değişmediğini, önümüzdeki günlerde nasıl bir tabloyla karşılaşabileceğimizi tahmin etmekte zorlanmayacaksınız.
    Özgürleşme, darbelerle hesaplaşma ve yeni bir anayasa gibi konular siyasal bir tartışmayı, toplumda oluşan siyasal beklentileri örgütleyerek bunun üzerinden süreçler geliştirmeyi ve ona göre hareket etmeyi gerektirir. Oysa olup biten Başbakan Erdoğan'ın tek başına kendini ortaya koyması ve herşeyi kendi kefaletiyle açıklayarak “ne diyorsam o” zihniyetine sıkıştırmasıdır.
    Anayasa değişecek. Büyük çoğunluğu Meclis'te kolayca geçebilecek maddelerin süslediği tek bir pakete sıkıştırılması sonucu zor olsa geçecek. Böylece Hükümet, kendi çıkar siyasetini topluma onaylatarak meşrulaştıracak. “Halka gitmek” ise gerçek bir siyasetle buluşturmak değil, bir kez daha halkı polemiklerle ve demagojilerle oyalamak anlamına gelecek. Referandum yine Başbakan Erdoğan'ın kişisel karizmasının desteklenmesinden başka birşey ifade etmeyecek.

  3. sacide diyorki:

    sekiz senedir tek başına iktidar olan bir partinin yaptığı/yapacağı bu değişiklikler sorunları ne kadar çözecek?
    Kürt sorunu, başörtüsü yasakları, alevi hakları vs. vs. bu gibi sorunlara ne kadar çözüm üretiyor? Önce bu soruların cevaplarını bilmemiz lazım.
    Daha bu günün darbecileriyle hasaplaşamayanlar kalkmış bilmem kaç sene önceki darbecilerle hesaplaşma derdine girmişler.
    13 eylül sabahı sistem kaldığı yerden devam edecektir.
    Kürtler anadilde eğitim görememe işkencesine, başörtülüler okul kapılarında beklemeye, yerin metrelerce altında ölümüne çalıştırılan maden işçilerinin zorlu çalışmalarına, asgari ücretle çalışmalara… bunlar kaldığı yerden aynen devam edecek gibi görünüyor.
    Bu sorunlara çözüm üretmeden yapılan değişiklikler toplumda hiçbir değişim sağlamaz.
    Önce bugünün sorunlarını çözmeye çalışmak lazım.
    Bugünün darbecilerini ve darbe planlayıcılarını yargılamak lazım.
    Dağlarda öldürülen ceylanların, Uğurların, kekik toplayan amcaların katillerini yargılamak lazım.
    keyfi başörtüsü yasaklarını sürdürenleri uzaklaştırmak lazım okullardan, kamu alanlarından…
    Toplumsal sorunlara çözüm üretmeden yapılacak olan bu değişikliklerin sonuna kadar 'BOYKOT' edilmesi gerekmektedir.
    zira yapılacak bu değişikliklerden sonra 'asıl' sorunlar gündemden düşecek gibi görünüyor…

Bir cevap yazın