Küresel fesadın her bir defasında yüzlercesini birden küçücük teknelerden çaresizlik okyanuslarının derin sularına gömdüğü mültecilerle kardeşleşmek için katılıyoruz koroya.
Koroya, Ortadoğu’yu baştanbaşa esir alan, ülkelerimizi Libya’dan Afganistan’a; Suriye’den Yemen’e değin kan ve gözyaşına boğan işgallere başkaldırmak; kara yağız insanlarımızın, umutları yok edilen halklarımızın yanında durmak için katılıyoruz.
Çığlığımızı, sokaklarımızı mesken edinen esmer ve yalınayak Suriyeli çocuklarımız ve onların metropol karmaşasında ürkek bakışlarla var olmaya çalışan çaresiz anaları için bu büyük, tarihi ve evrensel çığlığa katıyoruz.
Haykırışlarımızı Soma’daki, Ermenek’teki madenci ailelerinin feryatlarıyla, şehirlerin dört bir yanında pıtrak gibi biten kibir anıtlarına kurban verilen işçiler için yakılan ve çaresizliği destanlaştıran ağıtlarla birleştiriyoruz.
Kararlı adımlarla adımlıyoruz iç güvenlik dayatmalarıyla yasaklanan caddelerini, meydanlarını o güzelim şehirlerimizin; hoyrat kuralları ters yüz etmek için besliyoruz bu büyük koroyu; marşlarımızın en gür edalarıyla.
Asgari ücretlinin, taşeron işçilerinin, tekstildeki genç kızların, iş kuyruklarında yaşama küsen delikanlıların oluşturduğu mustazaflar korosuyla yan yana duruyoruz; uzuun bir hava tutturuyoruz emekten ve ekmekten yana.
Saraylara karşı sadeliğin, mütevazılığın ritmine uyduruyoruz kalp atışlarımızı. Fukara evlerinin kapısını aralıyoruz; mahallelere, sokak aralarına, kapı önlerine konaklıyoruz; şehrin semalarını esenlemek isteyen türküler için koroyu zenginleştiriyoruz.
Çağdaş Firavun, Nemrut ve Ebu Cehil düzenlerinin diktatörlüklerine, yağma ve talanlarının küreselliğine karşı Musa’yı, İbrahim’i ve Muhammed’i selamlayanların omuzlarına veriyoruz omuzlarımızı.
Sermayeye değil Rabbe kulluğa çağıran sesi çoğaltan, köleliğin bestelediği çığlıkları dillendiren koroya koşuyoruz.
Baharın delişmen coşkusuyla, Mayısın 1’inde…