Resmi İdeoloji Öldü, Yaşasın Yeni Resmi İdeoloji!

Türkiye’de aşamalı olarak uygulanan politikaların sonuçları birer birer netleşmeye başladı. Küresel kapitalist düzenin gerekleri artık yasalarla, kanun hükmünde kararnamelerle devletin yeni politikalarını belirleyecek, yeni Türkiye nizamatını şekillendirecek.

Büyük Ortadoğu Projesinin en temel ayaklarından biri de eğitim sistemleri ile ilgili olanı idi. Özelikle Ortadoğu ülkelerinin eğitim müfredatlarını hedefe alan proje İslami hareketlerin filizlenebileceği zemini yok etmek amacını taşıyordu. Ortadoğu ülkelerindeki eğitim sistemlerinin -her ne kadar İslamilikleri su götürse de- batılı yaşam tarzına yönelik bir tehdit oluşturduğuna inanılıyordu. Özellikle karma eğitimin, küresel değerlerin, demokratik ideallerin yaygınlaştırılıp benimsetileceği bir eğitim sistemi Büyük Ortadoğu Projesinin temel niyetlerinden birini oluşturuyordu.

Ortadoğu’dan uzak Asya’ya, oradan Orta Asya’ya kadar, Batı Avrupa’da tıkanan kapitalizmin nefes alabileceği bakir alanlar var ve eskiden beri bütün hesaplar bu çerçevede yapılıyor. Bölgesel Arap  devrimlerinin çoğu yerde kararan ya da karartılan karakteri, NATO’nun Libya ve Afganistan operasyon ve işgalleri, Suudi Arabistan rejiminin bölgesel işlevi, Türkiye’nin füze kalkanı dolayısıyla iyice belirginleşen rolü, İsrail ile İslami direniş hareketlerinin ilişki biçimleri, her geçen gün daha da küresel bir mesele haline gelen Kürt sorununda İran, Türkiye, Amerika, Irak gibi ülkelerin farklı biçimlerde de olsa hemen hemen aynı pozisyonda birleşmeleri gibi gelişmeler birlikte okunduğunda ortaya çıkan resmi daha iyi anlayabiliriz.

Türkiye resmi ideolojisinin uzatmalı söylemleri de bu süreçte ağır ağır değişiyor. Özellikle II. Savaştan sonra Avrupa’da yerini demokratik yeni oluşumlara terk eden faşist idarelerle karşılaştırıldığında kısmi düzenlemelerle ağır aksak da olsa varlığını sürdüren Türkiye resmi ideolojisi bugünlerde yeni bir aşamaya gelmiş bulunuyor.[1] Türkiye resmi ideolojisinin varlığını sürdürebilmiş olmasının elbette batıdaki İslam karşıtlığı ya da umumi batı pragmatizmi ile izah edilebilir yanları vardı ama artık bu aşamada öyle bir endişenin olmadığı kabul edilmiş olmalıdır ki geçiş onaylanmıştır.

Birkaç gün önce Milli Eğitim Bakanlığının görevlerinin belirleyen kanunda bir değişiklik yapılarak bakanlığın görevleri yeniden belirendi. Daha önceden,  “Atatürk inkılap ve ilkelerine ve anayasada ifadesini bulan Atatürk milliyetçiliğine bağlı, Türk milletinin milli, ahlaki, manevi, tarihi ve kültürel değerlerini benimseyen, koruyan ve geliştiren, ailesini, vatanını, milletini seven ve daima yüceltmeye çalışan, insan haklarına ve anayasanın ve başlangıcındaki temel ilkelere dayanan demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyetine karşı görev ve sorumluluklarını bilen bunları davranış haline getirmiş, vatandaş olarak yetiştirmek üzere, bakanlığa bağlı her kademedeki öğretim kurumlarının öğretmen ve öğrencilerine ait bütün eğitim ve öğretim hizmetlerini planlamak, programlamak, yürütmek, takip ve denetim altında bulundurmak;” şeklinde ifade edilen bakanlık görevi kanun hükmünde kararname ile “Okul öncesi, ilk ve orta öğretim çağındaki öğrencileri bedenî, zihnî, ahlakî, manevî, sosyal ve kültürel nitelikler yönünden geliştiren ve insan haklarına dayalı toplum yapısının ve küresel düzeyde rekabet gücüne sahip ekonomik sistemin gerektirdiği bilgi ve becerilerle donatarak geleceğe hazırlayan eğitim ve öğretim programlarını tasarlamak, uygulamak, güncellemek; öğretmen ve öğrencilerin eğitim ve öğretim hizmetlerini bu çerçevede yürütmek ve denetlemek.” şeklinde değiştirildi.

Bu iki paragraf hakkında elbette söylenecek çok şey var. Birincisi, resmi ideoloji artık Türkiye Devleti tarafından yeniden biçimlendirilecektir ve bu kararname bu biçimlendirmenin dibacesi hükmündedir. Türkiye’nin batılı hegemonik güçlerle kurduğu ilişkilerde yeni bir aşamaya geçilmiştir. Muhafazakâr –dindar geçmişli bir iktidar vardır ve bu iktidar İslami hassasiyeti olan kitleleri manipüle etmede ve yeni küresel kapitalist sürece eklemlemede başarılıdır.[2] Laiklik karşıtlığından yargılanan Ak Parti lideri ve başbakan bugün Ortadoğu ülkelerine laiklik önerisinde bulunmaktadır ve bu sevindirici bir gelişmedir[3], dolayısıyla korkulacak bir şey yoktur. Buradan laik yaşam tarzını seçen çevreler de kendilerine dönük bir tehdidin olmadığına ikna olacaklarından Atatürkçülük temelinde bir itiraz yükseltmelerine gerek kalmayacaktır ki Kılıçdaroğlu’yla başlayan yeni CHP söylemi bunun kanıtı olarak görülmelidir. Yeni CHP söyleminde “irtica hortladı, Atatürkçülük elden gidiyor” kampanyaları artık yer tutmuyor. Nasıl olsa Türkiye batılılaşmasını başlatan kadroların “muasır medeniyetler seviyesine çıkma” idealleri cumhuriyet tarihinin en çılgın neoliberal hükümeti olan Ak Parti tarafından bir hedef olarak görülmekte ve bu ideal kutsallaştırılmaktadır.[4]

Kemalist temelde oluşturulan Türkiye resmi ideolojisinin bugünlerde Milli Eğitim Bakanlığı özelinde başlayarak yeniden oluşturulması yeni anayasanın nasıl şekillendirileceği hakkında da açık fikirler vermektedir. Elbette resmi ideolojilerin elleri eğitimden çektirilmelidir. Irkçı temelde; red, inkâr ve asimilasyon üzerine kurulu hiçbir dayatma kabul edilemez. Mevcut politikaların halkımız üzerinde yarattığı büyük travmalar malumdur ancak eski resmi ideoloji yavaş yavaş kaldırılırken yeni bir resmi ideoloji ikame edilmektedir. Yeni resmi ideoloji eskisi gibi yetmiş milyonu değil altı buçuk milyar insanı kuşatmayı hedefleyen, küresel yağma ve talan politikalarıyla ağır bir insani ve doğal tahribata sebebiyet veren bir ideolojidir.

Şimdilerde, resmi ideolojinin varlığına haklı olarak itiraz yöneltenlerin ikiye bölüneceği yeni bir durumla karşı karşıyayız. Bir yol ayrımına vardık. Liberal çevrelerle İslamcılar arasında 28 Şubatta belirginleşen ittifakın meyvelerini önümüze koyup bir muhasebe yaparak meseleyi değerlendirmemiz gerekiyor. Kuşkusuz Eğitim Bakanlığında dindar kökenli bakan tarafından yapılan değişiklik liberaller için büyük bir olaydır, sevinilesi bir aşamadır. Serbest piyasa koşullarına, küresel rekabete uygun öğrenci tipi yetiştirilmesi en nihayetinde liberal düşünce ve çevreler için bir ihtilaldir. Okumanın, eğitim sürecinin varoluşsal bir karşılığı, hakikat yolculuğuna çıkarıcı bir karakteri olması gereğine inanan İslamcılar için ise bir hezimettir ancak İslamcılık çoktan “devletleştirilmiştir.”[5] Dolayısıyla “Devletleştirilen İslamcılık”[6] yaşadığı büyülenmenin etkisiyle olaylara “sadakat” gösteremez, hakikatin ortaya çıkmasını sağlayamaz.[7] Sonuç olarak, Kur’an yolcularının okuma faaliyetlerini devlet eliyle, onun resmi ideolojisiyle artık küresel pazar koşullarına uyduran bir “dindar” ya da “eski İslamcı” boyunduruğuna girilmiş oldu.

Dinlerin kovulduğu, ya da baş tacı ediliyormuş gibi yapılıp ancak postmodern kabullerle, hayata dokunmayan bir çerçevede benimsendiği şu dönemde insanlar kapitalizmin yapay büyülenmelerinin tesiri altına alınmışlardır ve tüketimin kesintisiz devamı için daima yeni usuller devreye sokulmakta, yapay büyülenme ya da aşkınlık sağlanmaktadır.[8] İronik bir şekilde devleti hayatın hemen bütün alanlarından kovalayan liberalizm, eğitimde devletçi bir dayatmayla arz-ı endam ediyor. Eski resmi ideolojiyi kovalarken yeni ve tahakkümcüsünü, hem de altı buçuk milyarı kuşatanıyla değiştiriyor. Bunu yaparken de son derece mütehakkim bir edayla çocuklarını okula göndermeyen aileleri çocuklarının velayetini almakla tehdit ediyor. Bunu da “yetmez ama evet” rüzgârlarıyla, özgürlük vaatleriyle kazanılan referandum maddeleri arasına yerleştirerek yapıyor.

Yeni resmi ideolojinin küresel ölçekteki gücü, boyutu ortadadır. Bu devasa güce karşı ancak bağımsız yeni yaşam alanları, modelleri geliştirerek mücadele edilebilir.[9] Sendikalar bu neoliberal kuşatmanın eğitim ayağındaki dayatmalarına karşı çıkabilecek en aktif, en direngen, en sıkı muhalefetler olmalıdır. Dernekler, partiler, diğer toplumsal oluşumlar/hareketler yeni resmi ideolojinin insanı makineleştiren, alçaltan; bunu yaparken de dayanışmayı terk edip rekabeti ve piyasayı yücelten dinsel boyutunu görüp diğer insanlara göstermelidir.


[1] Sevan Nişanyan, Yanlış Cumhuriyet, Everest y., İstanbul, 2010.
[2] Cihan Tuğal, Pasif Devrim & İslami Muhalefetin Düzenle Bütünleşmesi, Koç Üniversitesi y., İstanbul, 2010.
[3] Fikret Bila, “Erdoğan’ın Laik Rejim Önerisi”, Milliyet, 15.09.2011.
[4] Fikret Başkaya, Yeni Paradigmayı Oluşturmak, Özgür Üniversite y., İstanbul, 2011.
[5] Akif Emre, “Neo-İttihatçılık?”, Yeni Şafak, 8.09.2011.
[6] Ahmet Örs, “Devletleştirilen İslamcılık”, http://platformhaber.net/?p=12208.
[7] Alain Badiou, Etik & Kötülük Kavrayışı Üzerine Bir Deneme, çeviren: Tuncay Birkan, Metis y., İstanbul, 2004.
[8] George Ritzer, Büyüsü Bozulmuş Dünyayı Büyülemek, çeviren: Şen Süer Kaya, Ayrıntı y., İstanbul, 2011.
[9]  M. Benasayag & F. Aubenas, Direnmek Yaratmaktır, çeviren: Işık Ergüden, Versus Kitap, İstanbul, 2008.
Etiket(ler): , , , , , , , , , , , , , , , , .Yer işareti koy Kalıcı Bağlantı.

Resmi İdeoloji Öldü, Yaşasın Yeni Resmi İdeoloji! için 2 cevap

  1. medine küçük diyorki:

    hocam kral çıplak diyorsunuz ve insanlar sadece gözlerini gökyüzüne çeviriyorlar.

  2. Geri izleme:Islam/cılık « Serdargunes' Blog

medine küçük için bir yanıt yazın Yanıtı iptal et